Quantcast
Channel: Latest blog entries
Viewing all 703 articles
Browse latest View live

Vücut (Beden) Dismorfik Bozukluğu (Dismorfofobi)

$
0
0

Sevgili Mekâncılar,

 

Gene ilginç bir psikiyatrik bir Bozukluğu sizlere tanıtmak isterimi

 

Vücut (Beden) Dismorfik Bozukluğu (Dismorfofobi),

 

***

 

50 yaşlarında HK evliydi ve ABD’deyken bir dönem eşcinsel deneyimleri olmuştu. Bir lokanta işletiyordu ve şakacı bir karısı vardı. Ciddi alkol sorunu için tedavi görmüştü. Hemen hiç arkadaşı yoktu; köpeklerini dolaştırarak vakit geçiriyorlar, rantiye bir hayat yaşıyorlardı. Ağır hasta olan annesi vefat etti. Terapisti hobi olarak yaptığı resimlerde hiçbir insan figürü göremeyince, bir sonraki görüşmeye gülümseyen bir surat eklemesini rica etti. Acting out şeklinde öfkelendi ve terapistini devalüe etti.

 

gülümseyen surat ile ilgili görsel sonucu

 

***

 

Saçlarındaki görünümle ilgili hayali bir kusur ile aşırı ölçüde uğraşıp durmasıyla belirgin bir klinik görünümü vardı. Hastada küçük bir kusur varsa bile, ortaya çıkan sıkıntı kusura oranla çok şiddetliydi. En sık üzerinde durulan vücut bölgeleri, görülme sıklığına göre yüz, saçlar, burun, cilt ve gözlerdir; b kişide saçlardı

 

***

Kusurlu olduğuna ilişkin kaygı duyulan vücut bölgeleri zamanla değişebilir. Sürekli aynada kusurlu bölgesini inceleme, kusurunun önemli olmadığına dair onay beklentileri, vücudunun yansımasını gösteren yüzeylere bakmaktan, toplumsal faaliyetlerden kaçınma ve hayali kusuru aşırı makyaj, giyim tarzını değiştirme gibi çabalarla saklama girişimleri vardır. Bu vak’ada yoktu. Hayattak tek dostu karısıydı.

 

***

Hastaların yaklaşık üçte biri bu kaygılarından ötürü eve kapanıp kalır, beşte biri kadarı da intihar girişiminde bulunur. Özellikle ergenlerde yapılan çalışmalarda yaklaşık %50 oranında dismorfofobik belirtiler olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu vak’alardan az bir bölümü klinik teşhis alacak şiddettedir.

 

***

 

Başlangıç yaşı 15-20 yaşları arasındadır. Kadınlarda erkeklere, bekârlarda ise evlilere oranla daha sıktır. Vücut dismorfik bozukluğu olan hastaların sözde kusurlarını tedavi etmeye yönelik cerrahi girişimler, dermatolojik yaklaşımlar veya diğer tıbbi tedaviler hemen her zaman başarısızlıkla sonuçlanır. Başka bir vak’a bir avukatın yabancı asıllı karısıydı ve bir göz kapağı öbüründen bir buçuk milim düşük diye beş kere ameliyat olup, sonunda fasiyal sinirinin motor kolu dejenere olduğundan gözkapaklarına izole bant yapıştırarak dolaşmaya başlamış ve avukat kocası da kahrından miyokard enfarktüsü geçirmişti.

***

Yapılan çalışmalar antidepresanların hastaların % 50'sinde etkili olduğunu bildirmektedir.

 

Vücut dismorfik bozukluğun belirtileri aşağıdakileri içerir:

 

Görünüşteki kusur sık sık diğerlerindekiler ile kıyaslama
Belirli bir vücut kısmının görünüşünü, aynalarda veya diğer yansıtıcı yüzeylerde defalarca kontrol etmek
Resimlerinin çekilmesine reddetmek
Fark edilebilir kusuru gizlemek için aşırı / abartılı giyinmek, makyaj yapmak ve şapka takmak
Hayali kusuru saklamak için elleri veya duruşu kullanmak
Sıklıkla fark edilebilir kusura dokunmak
Kişinin cildini yolması
Hayali veya abartılmış kusuru sıklıkla ölçmek
Tuvalet ve bakım ritüellerini özenle yerine getirme
Fark edilebilir kusura sahip olan vücut kısmı hakkında abartılı araştırma


Kusurun minimal olduğu veya var olmadığı yahut bir tedavinin gereksiz olduğu yolunda diğerlerinin kişisel görüşleri ve doktorların tavsiyelerine rağmen cerrahi girişim yahut tıbbi tedavi aramak

***

Fark edilebilir kusur hakkında içini rahatlatma arayışı veya diğerlerini bunun anormal yahut aşırı olmadığına ikna etmeye çalışma

Fark edilebilir kusurun görünebileceği sosyal durumlardan kaçınma

Hayali kusurdan dolayı diğerlerinin yanında endişe ve çekingenlik hissetme (sosyal fobi)

***

Şiddetli VDB olan kişiler, okulu bırakabilir, işlerinden istifa edebilir veya evden dışarı çıkmaktan kaçınabilirler.

 

En şiddetli vakalarda BDD olan kişiler intiharı düşünebilir veya teşebbüs edebilirler.

 

VDB olan kişilerde belirli fiziksel obsesyonlar (takıntılar) yaygındır. Bunlar aşağıdakileri içerir:

 

Burnun ebadı veya şekli gibi belirli bir yüz uzvunun tüm ebadı, şekli veya simetrisi

Çok büyük veya çok bariz olarak idrak edilenen ben veyaya da çiller,
akne yahut lekeler,

Küçük izler veya cilt sıyrıkları
Çok fazla yüz veya vücut kılı
Kellik
Göğüs ebadı
Çok küçük olarak algılanan kaslar
Genital (cinsel) organların boyut veya şekilleri

 

SEBEPLERİ

 

Bozukluğun sebebi bilinmemektedir. Buna karşın depresyonla birlikte görülmesinin sıklığı, aile içinde duygudurum bozukluğu ve obsesif-kompulsif bozukluk öyküsünün fazla oluşu ve serotonin üzerinden etki eden ilaçlara verilen olumlu cevap en azından bu tür hastaların bir bölümünde serotoninerjik işlev bozukluğu olabileceğini düşündürmektedir.

***

Güzellikle ilgili abartılı değer yargıları olan aile ve alt kültürlerde yetişenlerde beden görünümünün abartılı biçimde önemsenmesinin de VDB’nin oluşumunda yeri olduğu düşünülmektedir.

 

KOMPLİKASYONLAR

 

Tedavi edilmeyen depresyonlar yetersizlik, bağımlılık ve intihara doğru giderek düşüş gösteren bir eğriye yol açabilir

VDB yaygın olarak sosyal izolasyon, sosyal fobi ve okulu bırakma, işten ayrılma veya tamamen eve bağlı hâle gelme gibi diğer olumsuz etkiler ile ilişkilidir. Vücut dismorfik bozukluğa sahip bazı kişiler, saldırganlık ve hırs içinde gerçek veya fark edilebilen fiziksel kusuru düzeltme veya anlamlı olarak iyileştirme teşebbüsü ile kozmetik cerrahi gibi gereksiz ve aşırı tıbbi bakım ve girişimleri araştırırlar. Böyle teşebbüsler bazen fazladan tıbbi sorunlar oluşması ile ve hatta kusurun daha da kötüleştirilmesi ile de sonuçlanabilir.

 

***

Genel olarak her tıbbi veya cerrahi müdahale ciddi enfeksiyon ve hatta ölüm gibi belirli bazı komplikasyon risklerini taşır. Bu bozukluğu bulunan bir kişi, sağlık komplikasyonları oluşmasındaki artmış risk ihtimalini tartmadan, görünümdeki fark edilebilir kusurdan kurtulmak için birçok umutsuz girişimde bulunabilir.

 

TEDAVİ

 

VDB tedavisi güç bir hastalık olmakla beraber serotonin geri alım inhibitörlerinin (SSGİ) ve bilişsel-davranışçı yaklaşımların etkili olduğunu gösteren bulgular vardır. Birinci vak’a 2 mg pimozid de alıyordu ve durumu iyiydi.

 

Sevgim, saygım ve esenlik dileklerimle…

 

 

Mehmet Kerem Doksat - Tarabya - 13 Mayıs 2017 Cumartesi


ALKOL BAĞIMLILIĞI

$
0
0

Sevgili Mekâncılar,

 

Bu sefer sevimli ama bir o kadar da meyhoş bir konuyu ele aldım. Sürekli olarak yapılan zamlarla ona ulaşmak güçleşiyor ama hâlâ paylaşmak mümkün.

 ANTABUS İLAÇ ile ilgili görsel sonucu

 

Alkol bağımlılığı nedir?

Alkolün birçok çeşidi vardır. Etanol denilen türü içki olarak tüketilmektedir. İçki olarak tüketilen alkol birçok hastalığa neden olmaktadır. Bunun yanında alkol iradeyi zayıflatır, kişi kontrol kaybı yaşar ve uyuşturucu maddelere açık hâle getirir. Uyuşturucu kullananların yüzde 57’si alkol kullanmaktadır. Alkolden uzak durmak diğer madde bağımlılıklarından korunma noktasında önleyici bir role sahiptir.

Çok miktarda ve sıklıkla alkol tüketen, bedensel, ruhsal ve toplumsal sağlığının bozulmasına rağmen alkol almak isteyen, tedavi edilmesi gereken kişiye alkolik denir. Dünyada alkol kullanan 2 milyar kişinin 76 milyon kadarı alkol bağımlısıdır. Yılda 1 milyon 800 bin kişi bu nedenle hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde ilk tüketim yaşı 11’e kadar inmiştir. İlk kullanım yaşı düştükçe ileriki yaşlarda bağımlı olma riski artmaktadır.

 

Alkolün Vücutta İzlediği Yol

Alkol mide yüzeyinden hücrelere geçiş yapar. Yüzde 20’si mideden, yüzde 80’i ince bağırsaklardan kana karışır. Sonraki durak karaciğerdir. Karaciğerin önceliği yağ asitlerini yakarak enerji üretmektir. Ancak alkol olunca bu öncelik değişir. Normalde parçalayacağı yağ asitleri karaciğerde birikmeye başlar ve karaciğer yağlanır. Alkol, kanla, kalbe, akciğerlere ve bronşlara ulaşır.

Akciğerlerden dakikalar içinde beyne ulaşır ve uyuşma etkisi yapar. Alkol, vücuda alındıktan 3 dakika sonra tüm hücrelere ulaşmış olur. Alınan alkol miktarı, belirli seviyeyi geçerse solunum yavaşlayarak kişide komaya ve hatta ölüme neden olur.

Alkol bağımlılığı belirtileri

Kişi tarafından alışkın olduğu etkinin sağlanabilmesi için kullanılan alkol miktarının giderek arttırılıyor olması; eskiden kullanılan, alışkın olunan alkol miktarı ile aynı hissin ve etkinin sağlanamaması (tolerans)

Kişinin kullandığı alkolün miktarını azaltması ya da alkolü bırakması sonucunda yoksunluk belirtisi dediğimiz bir takım ruhsal ve bedensel sıkıntılar içerisine girmesi ve yoksunluk belirtisi hisseden kullanıcının alkol alması ile rahatlama hissetmesi

Kullanılan alkolün kişi tarafından almayı tasarladığı miktardan fazla miktarda ve sürede kullanılması

Alkol sağlamak, alkol kullanmak veya alkolün etkilerinden kurtulmak için çok fazla zaman harcanması

Alkol kullanımı yüzünden önemli toplumsal, mesleki etkinliklerin ya da boş zamanları değerlendirme etkinliklerinin azaltılması ya da bırakılması

Alkol kullanımını bırakmak ya da denetim altına almak için başarısız girişimlerin varlığı

Alkolden zarar gördüğü bilinmesine rağmen alkol alımına devam etmek

Yol açtığı sorunlar

Yemek borusu, gırtlak, mide ve pankreas kanserleri

Doğru düşünme, karar verme ve hareket etme gibi beynin işlevlerini bozması

Uyku bozuklukları, baş ağrısı, göz tahribatı

Kalp ve kan dolaşımı hastalıkları

Kan pıhtılaşmasını engelleme

Karaciğerde ağır hasar

Tedavi için

Alkol sosyal kullanımı da olan bir psikoaktif madde olduğu için alkolün kötüye kullanımını veya alkol bağımlılığının geliştiğini kabul etmek zaman alabilir. Alkol kullanan birçok kişi sosyal kullanım düzeyinde devam ederken alkol bağımlılığı gelişmektedir. Alkol kullanan ve tedavi olmak isteyen, bu konudaki problemlerine çözüm arayan kişi ve yakınları hastanelere bağlı Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezleri (AMATEM) ile psikiyatri kliniklerine başvurarak tedavi olabilirler.

Tedavi hastanın ihtiyaçlarına göre seçilmelidir.

Hedef ayıklıktır (sobriety). Eşlik eden psikiyatrik bozuklukların ayırıcı tanısı ve tedavisi için bu önemlidir.

Tedaviden sonra uzun süreli izleme gereklidir. Kişi uzun süre hastanede kalsa bile daha sonra izlenmezse tekrar alkol almaya başlaması muhtemeldir. Düzenli aralıklarla psikolojik danışma almak veya yardım gruplarına katılmak tekrar başlama riskini azaltır.

Nüksler (tekrarlamalar) ilk 6 ayda sıklıkla görülür.

Alkoliğin ailesi alkolizm tedavisinde önemli bir faktördür. İçmeyi sürdürdüğü sürece onunla kalamayacağını belirten eşi alkoliğin alkolü bırakma denemesine girmesi için tek başına yeterli bir sebep oluşturabilir.

Alkol bağımlısı birey alkolizm için orijinal bir tedavi programını görmeyi reddediyorsa, hekim alkolik ilişkisini kesmemeli, tedaviyi kabul edeceği bir psikososyal krizi beklemelidir.

Alkollüyken Araç Kullanımı!

Alkol kandaki oksijen oranını azaltır. Yeterince oksijen alamayan beyin, fonksiyonlarını kaybetmeye başlar. Alkolün etkisiyle korkunun azalması ve kendine güvenin artması sonucu sürücü risk alma eğilimine girer ve kaza yapma olasılığı artar. Kişi normal hayatında kurallara uyan biri olsa bile, alkolün etkisi altındayken bu durum değişebilir. Kişinin denge, görme, işitme gibi beyinsel fonksiyonların azalması sonucu kas kontrolü ve dikkat azalır. Önüne aniden bir canlının veya bir aracın çıkması hâlinde sürücünün tepki gösterme süresi uzar. Bu da kaza yapma ihtimalini artırır.

Dikkat!

Alkol anne kanından plasenta yoluyla direkt bebeğin kanına geçer. Anne kanındaki alkolle bebeğin kanındaki alkol miktarı aynıdır. Gebelikte kullanılan alkol düşük ve ölü doğumlara, bebekte gelişme geriliğine, sosyal gelişim ve zekâ geriliği gibi durumların oluşmasına neden olur.

 


 

Biliyor musunuz?

·         Her yıl 3,5 milyon insan alkole bağlı nedenlerden dolayı hayatını kaybetmektedir.

·         Alkol tüm dünyada önlenebilir ölüm ve yaralanmaların üçüncü temel nedenidir.

·         Alkolden doğan maddi zarar alkolden elde edilen gelirden çok daha fazladır.

·         Eğitimde başarısızlık, suça eğilim, alkole bağlı sağlık problemleri alkol kullanımıyla doğru orantılı olarak artar.

Ne yapmalı?

Bağımlı kişinin davranışlarının sonuçlarını görmesine yardımcı olun.

Samimi ilgi gösterin, alkol probleminin bir hastalık olduğunu unutmayın.

Bağımlılık tedavi metotları hakkında bilgi sahibi olun. Bağımlıya bunlardan bahsedin.

Bağımlı kişinin yardım kabul etmesine hazırlıklı olun. Tedavi merkeziyle önceden görüşün, gerekli ayarlamaları yapın. Böylece harekete geçmesini engelleyecek bahaneleri ortadan kaldırmış olursunuz.

Ne yapmamalı?

Nefret, düşmanlık, kötü söz söyleme, lanetleme, ahlak dersi vermek gibi yaklaşımlardan uzak durun ve ona yardım etmeye çalıştığınızı unutmayın.

Saklamak, çevreye belli etmemeye çalışmak sorununun daha derinleşmesine neden olacaktır.

Alkol bağımlılığı nedir?

Alkolün birçok çeşidi vardır. Etanol denilen türü içki olarak tüketilmektedir. İçki olarak tüketilen alkol birçok hastalığa neden olmaktadır. Bunun yanında alkol iradeyi zayıflatır, kişi kontrol kaybı yaşar ve uyuşturucu maddelere açık hâle getirir. Uyuşturucu kullananların yüzde 57’si alkol kullanmaktadır. Alkolden uzak durmak diğer madde bağımlılıklarından korunma noktasında önleyici bir role sahiptir.


Çok miktarda ve sıklıkla alkol tüketen, bedensel, ruhsal ve toplumsal sağlığının bozulmasına rağmen alkol almak isteyen, tedavi edilmesi gereken kişiye alkolik denir. Dünyada alkol kullanan 2 milyar kişinin 76 milyon kadarı alkol bağımlısıdır. Yılda 1 milyon 800 bin kişi bu nedenle hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde ilk tüketim yaşı 11’e kadar inmiştir. İlk kullanım yaşı düştükçe ilerideki yaşlarda bağımlı olma riski artmaktadır.

Alkolün Vücutta İzlediği Yol

Alkol mide yüzeyinden hücrelere geçiş yapar. Yüzde 20’si mideden, yüzde 80’i ince bağırsaklardan kana karışır. Sonraki durak karaciğerdir. Karaciğerin önceliği yağ asidlerini yakarak enerji üretmektir. Ancak alkol olunca bu öncelik değişir. Normalde parçalayacağı yağ asitleri karaciğerde birikmeye başlar ve karaciğer yağlanır. Alkol, kanla, kalbe, akciğerlere ve bronşlara ulaşır.

Akciğerlerden dakikalar içinde beyne ulaşır ve uyuşma etkisi yapar. Alkol, vücuda alındıktan 3 dakika sonra tüm hücrelere ulaşmış olur. Alınan alkol miktarı, belirli seviyeyi geçerse solunum yavaşlayarak kişide komaya ve hatta ölüme neden olur.

Alkol bağımlılığı belirtileri

Kişi tarafından alışkın olduğu etkinin sağlanabilmesi için kullanılan alkol

miktarının giderek arttırılıyor olması; eskiden kullanılan, alışkın olunan alkol miktarı ile aynı hissin ve etkinin sağlanamaması (tolerans)

Kişinin kullandığı alkolün miktarını azaltması ya da alkolü bırakması sonucunda yoksunluk belirtisi dediğimiz bir takım ruhsal ve bedensel sıkıntılar içerisine girmesi ve yoksunluk belirtisi hisseden kullanıcının alkol alması ile rahatlama hissetmesi

Kullanılan alkolün kişi tarafından almayı tasarladığı miktardan fazla miktarda ve sürede kullanılması.

Alkol sağlamak, alkol kullanmak ya da alkolün etkilerinden kurtulmak için çok fazla zaman harcanması.

Alkol kullanımı yüzünden önemli toplumsal, mesleki etkinliklerin ya da boş zamanları değerlendirme etkinliklerinin azaltılması ya da bırakılması

Alkol kullanımını bırakmak ya da denetim altına almak için başarısız girişimlerin varlığı.

Alkolden zarar gördüğü bilinmesine rağmen alkol alımına devam etmek.

Yol açtığı sorunlar

·         Yemek borusu, gırtlak, mide ve pankreas kanserleri

·         Doğru düşünme, karar verme ve hareket etme gibi beynin işlevlerini bozması

·         Uyku bozuklukları, baş ağrısı, göz tahribatı

·         Kalp ve kan dolaşımı hastalıkları

·         Kan pıhtılaşmasını engelleme

·         Karaciğerde ağır hasar

Tedavi için

Alkol sosyal kullanımı da olan bir psikoaktif madde olduğu için alkolün kötüye kullanımını veya alkol bağımlılığının geliştiğini kabul etmek zaman alabilir. Alkol kullanan birçok kişi sosyal kullanım düzeyinde devam ederken alkol bağımlılığı gelişmektedir.

Tedavi hastanın ihtiyaçlarına göre seçilmelidir.

Hedef ayıklıktır (sobriety). Eşlik eden psikiyatrik bozuklukların ayırıcı tanısı ve tedavisi için bu önemlidir.

Tedaviden sonra uzun süreli izleme gereklidir. Kişi uzun süre hastanede kalsa bile daha sonra izlenmezse tekrar alkol almaya başlaması muhtemeldir. Düzenli aralıklarla psikolojik danışma almak veya yardım gruplarına katılmak tekrar başlama riskini azaltır.

Nüksler (tekrarlamalar) ilk 6 ayda sıklıkla görülür.

Alkoliğin ailesi alkolizm tedavisinde önemli bir faktördür. İçmeyi sürdürdüğü sürece onunla kalamayacağını belirten eşi alkoliğin alkolü bırakma denemesine girmesi için tek başına yeterli bir sebep oluşturabilir.

Alkol bağımlısı birey alkolizm için orijinal bir tedavi programını görmeyi reddediyorsa, hekim alkolik ilişkisini kesmemeli, tedaviyi kabul edeceği bir psikososyal krizi beklemelidir. 

Alkollüyken Araç Kullanımı!

Alkol kandaki oksijen oranını azaltır. Yeterince oksijen alamayan beyin, fonksiyonlarını kaybetmeye başlar. Alkolün etkisiyle korkunun azalması ve kendine güvenin artması sonucu sürücü risk alma eğilimine girer ve kaza yapma olasılığı artar. Kişi normal hayatında kurallara uyan biri olsa bile, alkolün etkisi altındayken bu durum değişebilir. Kişinin denge, görme, işitme gibi beyinsel fonksiyonların azalması sonucu kas kontrolü ve dikkat azalır. Önüne aniden bir canlının veya bir aracın çıkması hâlinde sürücünün tepki gösterme süresi uzar. Bu da kaza yapma ihtimalini artırır.

Dikkat!

Alkol anne kanından plasenta yoluyla direkt bebeğin kanına geçer. Anne kanındaki alkolle bebeğin kanındaki alkol miktarı aynıdır. Gebelikte kullanılan alkol düşük ve ölü doğumlara, bebekte gelişme geriliğine, sosyal gelişim ve zekâ geriliği gibi durumların oluşmasına neden olur.

Biliyor musunuz?

Her yıl 3,5 milyon insan alkole bağlı nedenlerden dolayı hayatını kaybetmektedir.

Alkol bütün dünyada önlenebilir ölüm ve yaralanmaların üçüncü temel nedenidir.

Alkolden doğan maddi zarar alkolden elde edilen gelirden çok daha fazladır.

Eğitimde başarısızlık, suça eğilim, alkole bağlı sağlık problemleri alkol kullanımıyla doğru orantılı olarak artar.

Ne yapmalı?

Bağımlı kişinin davranışlarının sonuçlarını görmesine yardımcı olun.

Samimi ilgi gösterin, alkol probleminin bir hastalık olduğunu unutmayın.

Bağımlılık tedavi metotları hakkında bilgi sahibi olun. Bağımlıya bunlardan bahsedin.

Bağımlı kişinin yardım kabul etmesine hazırlıklı olun. Tedavi merkeziyle önceden görüşün, gerekli ayarlamaları yapın. Böylece harekete geçmesini engelleyecek bahaneleri ortadan kaldırmış olursunuz.

Ne yapmamalı?

Nefret, düşmanlık, kötü söz söyleme, lanetleme, ahlak dersi vermek gibi yaklaşımlardan uzak durun ve ona yardım etmeye çalıştığınızı unutmayın.

Saklamak, çevreye belli etmemeye çalışmak sorununun daha derinleşmesine neden olacaktır.

Ayrıntılı bilgi için tbm.org.tr ve alkolgercekleri.com adresini tıklayınız.

Alkol bağımlılığı nedir

Alkolün birçok çeşidi vardır. Etanol denilen türü içki olarak tüketilmektedir. İçki olarak tüketilen alkol birçok hastalığa neden olmaktadır. Bunun yanında alkol iradeyi zayıflatır, kişi kontrol kaybı yaşar ve uyuşturucu maddelere açık hâle getirir. Uyuşturucu kullananların yüzde 57’si alkol kullanmaktadır. Alkolden uzak durmak diğer madde bağımlılıklarından korunma noktasında önleyici bir role sahiptir

Çok miktarda ve sıklıkla alkol tüketen, bedensel, ruhsal ve toplumsal sağlığının bozulmasına rağmen alkol almak isteyen, tedavi edilmesi gereken kişiye alkolik denir. Dünyada alkol kullanan 2 milyar kişinin 76 milyon kadarı alkol bağımlısıdır. Yılda 1 milyon 800 bin kişi bu nedenle hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde ilk tüketim yaşı 11’e kadar inmiştir. İlk kullanım yaşı düştükçe ilerdeki yaşlarda bağımlı olma riski artmaktadır 

Alkolün Vücutta İzlediği Yol

Alkol mide yüzeyinden hücrelere geçiş yapar. Yüzde 20’si mideden, yüzde 80’i ince bağırsaklardan kana karışır. Sonraki durak karaciğerdi. Karaciğerin önceliği yağ asitlerini yakarak enerji üretmektir. Ancak alkol olunca bu öncelik değişir. Normalde parçalayacağı yağ asitleri karaciğerde birikmeye başlar ve karaciğer yağlanır. Alkol, kanla, kalbe, akciğerlere ve bronşlara ulaşır.

Akciğerlerden dakikalar içinde beyne ulaşır ve uyuşma etkisi yapar. Alkol, vücuda alındıktan 3 dakika sonra bütünhücrelere ulaşmış olur. Alınan alkol miktarı, belirli seviyeyi geçerse solunum yavaşlayarak kişide komaya ve hatta ölüme neden olur. 

Alkol bağımlılığı belirtileri

Kişi tarafından alışkın olduğu etkinin sağlanabilmesi için kullanılan alkol miktarının giderek arttırılıyor olması; eskiden kullanılan, alışkın olunan alkol miktarı ile aynı hissin ve etkinin sağlanamaması (tolerans)

Kişinin kullandığı alkolün miktarını azaltması ya da alkolü bırakması sonucunda yoksunluk belirtisi dediğimiz bir takım ruhsal ve bedensel sıkıntılar içerisine girmesi ve yoksunluk belirtisi hisseden kullanıcının alkol alması ile rahatlama hissetmesi

Kullanılan alkolün kişi tarafından almayı tasarladığı miktardan fazla miktarda ve sürede kullanılması.

Alkol sağlamak, alkol kullanmak ya da alkolün etkilerinden kurtulmak için çok fazla zaman harcanması.

Alkol kullanımı yüzünden önemli toplumsal, mesleki etkinliklerin ya da boş zamanları değerlendirme etkinliklerinin azaltılması ya da bırakılması

Alkol kullanımını bırakmak ya denetim altına almak için başarısız girişimlerin varlığı

Alkolden zarar gördüğü bilinmesine rağmen alkol alımına devam etmek

Yol açtığı sorunlar

Yemek borusu, gırtlak, mide ve pankreas kanserleri

Doğru düşünme, karar verme ve hareket etme gibi beynin işlevlerini bozması

Uyku bozuklukları, baş ağrısı, göz tahribatı

Kalp ve kan dolaşımı hastalıkları

Kan pıhtılaşmasını engelleme

Karaciğerde ağır hasar

Tedavi için

Alkol sosyal kullanımı da olan bir psikoaktif madde olduğu için alkolün kötüye kullanımını veya alkol bağımlılığının geliştiğini kabul etmek zaman alabilir. Alkol kullanan birçok kişi sosyal kullanım düzeyinde devam ederken alkol bağımlılığı gelişmektedir. Alkol kullanan ve tedavi olmak isteyen, bu konudaki problemlerine çözüm arayan kişi ve yakınları hastanelere bağlı Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezleri (AMATEM) ile psikiyatri kliniklerine başvurarak tedavi olabilirler. Biz de anlaşmalı olduğumuz La Paix gibi vakıf hastanelerinde yüksek başarıyla tedavi ediyoruz.

Tedavi hastanın ihtiyaçlarına göre seçilmelidir.

Hedef ayıklıktır (sobriety). Eşlik eden psikiyatrik bozuklukların ayırıcı tanısı ve tedavisi için bu önemlidir.

Tedaviden sonra uzun süreli izleme gereklidir. Kişi uzun süre hastanede kalsa bile daha sonra izlenmezse tekrar alkol almaya başlaması muhtemeldir. Düzenli aralıklarla psikolojik danışma almak veya yardım gruplarına katılmak tekrar başlama riskini azaltır.

Nüksler (tekrarlamalar) ilk 6 ayda sıklıkla görülür.

Alkoliğin ailesi alkolizm tedavisinde önemli bir faktördür. İçmeyi sürdürdüğü sürece onunla kalamayacağını belirten eşi alkoliğin alkolü bırakma denemesine girmesi için tek başına yeterli bir sebep oluşturabilir.

Alkol bağımlısı birey alkolizm için orijinal bir tedavi programını görmeyi reddediyorsa, hekim alkolik ilişkisini kesmemeli, tedaviyi kabul edeceği bir psikososyal krizi beklemelidir. Gerekiyorsa ömür boyu sürmelid

Alkollüyken Araç Kullanımı nasıl olmalı?

Alkol kandaki Oksijen oranını azaltır. Yeterince Oksijen alamayan beyin, fonksiyonlarını kaybetmeye başlar. Alkolün etkisiyle korkunun azalması ve kendine güvenin artması sonucu sürücü risk alma eğilimine girer ve kaza yapma olasılığı artar. Kişi normal hayatında kurallara uyan biri olsa bile, alkolün etkisi altındayken bu durum değişebilir.

Kişinin denge, görme, işitme gibi beyinsel fonksiyonların azalması sonucu kas kontrolü ve dikkat azalır. Önüne aniden bir canlının veya bir aracın çıkması hâlinde sürücünün tepki gösterme süresi uzar. Bu da kaza yapma ihtimalini artırır.

Dikkat!

Alkol anne kanından plasenta yoluyla direkt bebeğin kanına geçer. Anne kanındaki alkolle bebeğin kanındaki alkol miktarı aynıdır. Gebelikte kullanılan alkol düşük ve ölü doğumlara, bebekte gelişme geriliğine, sosyal gelişim ve zekâ geriliği gibi durumların oluşmasına neden olur.

Biliyor musunuz?

Her yıl 3,5 milyon insan alkole bağlı nedenlerden dolayı hayatını kaybetmektedir.

Alkol bütün dünyada önlenebilir ölüm ve yaralanmaların üçüncü temel nedenidir.

Alkolden doğan maddi zarar alkolden elde edilen gelirden çok daha fazladır.

Eğitimde başarısızlık, suça eğilim, alkole bağlı sağlık problemleri alkol kullanımıyla doğru orantılı olarak artar.

Alkol Bağımlılığı

Ne yapmalı?

Bağımlı kişinin davranışlarının sonuçlarını görmesine yardımcı olun.

Samimi ilgi gösterin, alkol probleminin bir hastalık olduğunu unutmayın.

Bağımlılık tedavi metotları hakkında bilgi sahibi olun. Bağımlıya bunlardan bahsedin.

Bağımlı kişinin yardım kabul etmesine hazırlıklı olun. Tedavi merkeziyle önceden görüşün, gerekli ayarlamaları yapın. Böylece harekete geçmesini engelleyecek bahaneleri ortadan kaldırmış olursunuz. 

Ne yapmamalı?

Nefret, düşmanlık, kötü söz söyleme, lanetleme, ahlak dersi vermek gibi yaklaşımlardan uzak durun ve ona yardım etmeye çalıştığınızı unutmayın.

Saklamak, çevreye belli etmemeye çalışmak sorununun daha derinleşmesine neden olacaktır.

Çarpraz Tolerans

Benzer GABA sistemi etkili maddelerin verimesi şimdiki en iyi yöntem. Bunlar arasında Selincro, Mikropallet Kapsülle şeklinde naltrekson içeren preparatlar ve cilt altına takılıyor. Artık bunları veriyoruz.

Eskiden kullandığımız ve ağızdan alınınca serotonin sendromuna yol açan disülfiram’ı (Antabus) 500 mg nadiren veriyoruz.

Özellikle etil alkolün 10 cc’si kör eder,  1500 cc’si öldürür.

Alkolsüz de yaşamaya illaki dikkat edin; her şeyin ortası karar, azı zarar.

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya - 15 Mayıs 2017 Pazartesi

MİGREN

$
0
0

Sevgili Mekâncılar,

Kelimenin kökeni hemikraniya (yani yarım baş ağrısı).

Sıradan bir baş ağrısı olmayıp tedavisi mümkün nöropsikiyatrik bir hastalık olan migren, doktora en fazla başvurulan rahatsızlıklardan biridir.

***

Hormonlarının faal olduğu genç yaşlardaki kadınlarda görülme sıklığı erkeklerin üç katına ulaşmaktadır. Kadınların yaklaşık %20’sinin, erkeklerin ise %8’inin migrenli olduğu bilinmektedir. Migren baş ağrısı, zonklayıcı veya keskin olarak özellikle şakak bölgesinde sabit olur.

***

Migren Nedir?

***

Eğer baş ağrınız ataklar hâlinde ortaya çıkıyorsa bu ağrıya migren ağrısı diyebiliriz. Migren atakları kiminde yılda 1-2 defa, kiminde ise ay içerisinde defalarca görülebiliyor. Migren ağrılarının çoğunun çok şiddetli seyrettiğini söyleyebiliriz.

Migren ağrılarını şiddetli baş ağrısı olmasının dışında diğer ağrılarından ayırt eden en önemli özellikle ise ağrı ile birlikte ortaya çıkan bulantı, ses ve ışığa duyarlılıktır. Migren ağrısı olanlar baş ağrına eşlik eden bu rahatsızlıklar sebebiyle günlük işlerini tamamlamakta zorlanırlar.

***

Yine de tam bir migren teşhisi koymak için uzun bir süreç ve uzman doktor kontrolü çok önemlidir.

Migrenin Sebepleri

Migrenin nedenlerinin en başında genetik faktörler gelir.

Ailenizden birinde migren varsa migren hastası olma ihtimaliniz %40’tır. Hem annesi hem babası migren hastası olan bir kişi ise %75 oranında migren şikâyetleri yaşayabilmektedir.

***

Migren ağrısının sebeplerinden biri de hormonal değişimlerdir. Bu sebeple migren, en sık kadınlarda görülür. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklere göre 3 kat fazla olan migren atakları özellikle âdet dönemlerinde hormonal değişimden dolayı şiddetini artırabilir.

Âdet döneminde şiddetli baş ağrısının çoğalmasını da migrene bağlayabiliriz. Bulantı kusma, ışığa ve sese hassasiyet olabilir. Genellikle tek taraflı, yoğun ve zonklayıcı tarzdadır.

***

Migren Belirtileri

Migrenin en büyük belirtisi şiddetli, zonklayıcı ve ilke olarak tek taraflı baş ağrısıdır. Migren baş ağrısı o kadar şiddetlidir ki; bir işlevin yapılmasını etkileyebilir veya kişiyi yetersiz hâle getirerek yatak istirahatını zorunlu kılar.

Migren belirtilerinden biri de tek taraflı baş ağrısıdır. Zaman zaman taraf değiştirebilen bu tek taraflı baş ağrılarında genel de bir yarıma diğer yarımdan daha fazla eğilimi vardır. Migrende baş ağrısı sıklıkla şakaklarda ve bazen göz veya gözün arkasında yerleşir.

Alın, başın arka tarafı ve kulağın hemen arkası migren baş ağrısının en çok görüldüğü yerlerdir.

***

Baş ağrısının yanı sıra migren belirtileri olarak aşırı duyarlılık-tepkisellik, depresif duygudurum, aşırı ve gereksiz neşelenme, durgunluk/donukluk, konsantrasyon ve dikkatte azalma, düşüncede yavaşlama, kelime bulma güçlüğü, konuşurken takılma, artmış ışık-ses-koku duyarlılığı (foto-fonofobi), kenarlardan titreyerek ışık gelmesi (scintillating spectrum) esneme, uyuma isteği, açlık, tatlı yeme isteği, iştah artışı veya iştahsızlık, aşırı su içme, karında şişlik hissi, kabızlık veya ishal hali de sıklıkla gözlenir.

Migren ağrısı esnasında ışığa ve sese karşı artmış hassasiyet artışı o kadar şiddetli olabilir ki; bunlara maruz kalma ağrının şiddetini artırabilir. En bilinen bir başka migren belirtisi ise kokuya karşı artan duyarlılıktır. Bu sebeple parfüm gibi hoş kokulardan dolayı bulantının artması ve kusma görülebilir.

***

Migrenin Aurası

Migren belirtilerinden bir diğeri de “auralardır”. Şiddetli baş ağrısından hemen önce görülen bazı nörolojik belirtilere “aura” denir. Görmeye ait veya duyusal olabilir. Migren aurası ağrının başlamasından önce veya ağrının ilk gelişme döneminde olur. Oldukça kısa sürelidirler; 10 ila 30 dakika arasında ortaya çıkıp, genellikle 20 dakika sürerler.

Görsel aura: Hastalar titrek parıldayan ışıklar tarif ederler.

Duyusal aura: Migrenin duyusal aurası. El ve dilde veya ağız ve çenede uyuşma, karıncalanma şeklindedir.

Migren Çeşitleri

Migren çeşitlerinde doğru tedavi için çok önemlidir. Migrenin doğru değerlendirebilmesi için mutlaka ne tip migren olduğunu uzman bir doktora danışmalısınız.

En sık görülen migren tipi “aurasız migrendir”. Migren ağrısına sahip olanların çoğunda aurasız migrene rastlanır. Migrenin diğer bir çeşidi olan auralı migrene sahip olanlarda da kimi zaman  aurasız ataklar görülebilir. Bu anlamda, migren biyo-davranışsal bir bozukluk olup, Bipolar Bozukluk’la da iç içedir. Adeta kısa çekilmiş filmi gibidir. Böyle hastalarda Duygudurum Dengeleyicileri (ağrı üzerinde etkisi olan) verilebilir: Valproik asid + valproat (Depakin) gibi. Lyrica (pregabalin) da Yaygın Anksiyete Bozukluğu ile beraber seyreden vak'alarda etkili olur. Bazen novamin sülfon (Novalgin Ampul) içilerek kullanılırsa çok etkili olabilmektedir.

Migreni Neler Tetikler?

Migren tetikleyicileri kişiye göre farklılık gösterebilir. Aynı kişide bir atağı farklı bir neden tetiklerken, bir başka migren atağını farklı bir sebep tetikleyebilir. Bu nedenle bütün tetikleyicilere dikkat etmenizde fayda vardır.

Mesela peynir ve çikolata gibi bazı yiyecekler migreni tetikleyebilir. Bunun yanı sıra öğün atlamak veya öğünü geciktirmek, yeterli su içmemek de migren ataklarına neden olabilir.

Uyku düzeni de migren için önemlidir. Az veya faza uyumak, yoğun egzersiz yapmak ve uzun süreli yolculuklar da migren ağrısına neden olabilir. Çevresel etkenler de migren ağrılarınızı tetikleyebilir.

Çok parlak ve yanıp sönen ışıklar, keskin kokular ve iklim değişiklikleri migren ağrılarınızı etkiler. Bunların yanı sıra duygusal ve psikolojik faktörler ve kadınlardaki hormonal değişimler de migreni en çok tetikleyenler arasında sayılır. 

Migrene iyi gelen yiyecekler olmasa da migrene iyi gelmeyen yiyeceklere mutlaka dikkat etmek gerekir. Mesela çikolata, kakao, bakla, kuru fasulye, mercimek ve soya ürünleri, çeşitli deniz ürünler, sakatatlar, alkollü içecekler,  hazır et ve tavuk suyu tabletleri, konserveler, çağ kahve ve asitli içecekleri,  incir, kuru üzüm, papaya, avokado, muz ve kırmızı erik,  fıstık ezmesi gibi migreni tetikleyebilecek yiyecek ve içecekler konusunda dikkatli olunmalıdır.

Migren Tedavisi

Migren tedavisinde ilk süreç, migren hastasının şikâyetleri doktor tarafından değerlendirildikten sonra klinik olarak teşhis konulmasıdır.  Beyne ait bazı hastalıklardan şüphelenildiği zaman bunları dışlamak üzere incelemeler yapılır. Tekrarlayıcı baş ağrısı olan hastalara hiç olmazsa bir kez beyin görüntülemesi (beyin tomografisi BT) yapılarak migreni taklit edebilecek hastalıklar araştırılmalıdır. Uygun tedavi ile hastalar migren ataklarından kurtulabilirler. Migren tedavisinde migren teşhisi konduktan sonra ağrılar seyrek ise; ağrı ataklarını geçirmeye yönelik kriz tedavisi planlanır.

Haftada 1-2 kere veya daha fazla atak olduğunda koruyucu tedavi yapılmalıdır. Migren tedavisinde bazen sadece migreni tetikleyen faktörlerin (açlık, uykusuzluk, hormon kullanımı gibi) ortadan kaldırılmasıyla ağrı atakları kaybolabilir veya sıklığı, şiddeti azaltılabilir.

Aynı şekilde uzman kontrolünde kullanılan ilaçlar da migren tedavisinde çok önemlidir. Günde sadece bir kez doktor kontrolünde alınan ilaçlarla yıllar boyu ağrısız bir hayat sağlanabilmektedir.

Etkili bir baş ağrısı tedavisi için ilaçlar ve günlük rutininin değiştirilmesi çok önemlidir.  Eğer günlük hayatınızı migrene göre planlamazsanız sadece migren ilaçlarını kullanmanız fayda sağlamayacaktır.

Günlük hayatınızda bu konulara mutlaka dikkat edin;

Baş ağrısı takvimi veya baş ağrısı günlüğü tutmak

Az ya da fazla uyumamak.

Düzenli egzersiz yapmak

Stres ile başa çıkma yollarını öğrenmek

Uygun bir kiloya erişmek

Alkolden kaçınmak

Migren İlaçları

Migren tedavisinde ilaç kullanmak ilk akla gelen koruyucu yöntemlerden biri olsa da mutlaka uzman bir doktorun tavsiyesi ile alınmalıdır. Doğru migren ilaçları migren ataklarını sonlandırabilir. Migren ağrınıza eşlikçi bir bulantınız da varsa bulantı (Motilium) ve migren ağrısını önleyen ilaçları bir arada kullanmak faydalı olabilir. Ancak eş, dost tavsiyesi ile migren ilacı kullanılmamalıdır. Arkadaşınıza iyi gelen bir migren ilacı size iyi gelemeyebilir.

Migren ilacı kullanıyorsanız dikkat etmeniz gerekenlerin başında ilacı her zaman yanınızda bulundurmanız gerektiğidir. Atak belirtilerini anlar anlamaz migren ilacını kullanmanızda fayda var. Ne kadar erken alınırsa o kadar etkili olur. Aynı şekilde haftada 2-3 gün migren ilacı kullanmak da bir süre sonra vücutta tolerans geliştireceği için migren ağrınızın sebebi hâline gelmeye başlarlar. Bu da migren tedavisini daha da zorlaştırabilir.

Eğer migren ilaçları işe yaramıyor ve ataklar çok sık ve şiddetli şekilde ilerliyorsa “koruyucu tedavi” denemelisiniz. Koruyucu tedavi sırasında alınan ilaçlar ağrı kesici ilaçlardan farklı olup, daha çok migren eşiğini yükseltmeye yöneliktir.

Migrenden “Botoks” İle Kurtulun!

Migren tedavisindeki bir başka yaklaşım ise yüzdeki kırışıklıkları yok etme amacı ile kullanılan botoks. Botoks yaptıran migrenli hastaların baş ağrılarının azaldığının fark edilmesi migren tedavisinde botoks kullanımının yolunu açtı. Yapılan araştırmalar 3 aydan fazla bir süre boyunca, ayda 15 veya daha fazla gün, migren karakterinde baş ağrısı olarak tanımlanan kronik migren tedavisinde botoks uygulamasının etkili olduğu gösterdi. Bu etkinin, botoks’un, sinir sonlanma bölgelerinde bazı nörotransmitterlerin salıverilmesini engellemesi yoluyla iltihabî ağrıyı önlemesinden kaynaklandığı düşünülüyor.

Migren tedavisinde Botoks; alın, şakaklar, ense ve boyun bölgesine uygulanıyor. Kozmetik amaçla sadece yüz bölgesinde uygulanan botoks, migren tedavisinde bundan farklı olarak alın, şakaklar, ense ve boyun bölgelerinde belirli noktalara cilt altına botulinum toksini iğne ile verilerek uygulanıyor. Çoğu durumda uygulamaların etkisi yaklaşık 3-4 ay süreceğinden tedavinin devamı için tekrarlanması gerekiyor.

Migren için botoks tedavisi güvenilir olması için nöroloji uzmanı tarafından uygulanmalı…

Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’den sonra ülkemizde de onaylanmış olan kronik migren tedavisinde botoks uygulanmasının güvenilir olması için bir nöroloji uzmanı tarafından yapılması büyük önem taşıyor.

Nöral terapi Migren Ağrılarına İyi Geliyor

1926 yılında migrenli bir hastanın tedavisi sırasında keşfedilen Nöral terapi tedavisi dünyada ve 2008 yılından itibaren Türkiye’de de uygulanan bir yöntemdir. Nöralterapi; kısa etkili lokal anesteziklerle yapılan bir iğne tedavisidir. Otonom sinir sisteminin yeniden düzenlenmesi esasına dayanmaktadır. Komplikasyonu yok denecek kadar azdır ve hamileler dâhil bütün yaş gruplarına uygulanabilmektedir.

Nöral terapi ve bütüncül yaklaşım migren tedavi başarı şansını yükseltmiştir. Nöral terapi, migrenin derecesine bağlı olarak tetik nokta enjeksiyonları, elle terapi, gangliyon blokajları, ilaç ve şelasyon gibi kombine tedavilerle desteklenebilmektedir.

Kişiye Özel Bir Tedavi Planı Belirlenmeli

Migren şikâyeti yaşayan kişilerin geçmiş hikâyesi incelenmeli, baş ve boyun bölge muayenesinin ardından nedene yönelik olarak kişiye özel bir tedavi planı çıkartılmaktadır.

Muayene sırasında kas yapılarını incelemek gerekir. Boyun ve sırt bölgesindeki bir tetik nokta örneğin adale kasılması, kulunç girmesi (adale spazmı) de enseden başlayan, tek taraflı göz ve yüz ağrısına neden olabilir.

Hastanın su tüketimi, nasıl beslendiği, uyku düzeni, stres derecesi, çevresel şartları, mide bağırsak durumları belirlenmelidir. Çünkü fizyolojik bozukluklar da ağrının fazla algılanmasını sağladığı gibi ağrıyı tetikleyebilir.

Günümüzde pek çok insan boyun ve sırt ağrısı yaşamaktadır ve bunlara ek olarak gelişen baş ağrıları da migren teşhisiyle oldukça sık karıştırılmaktadır.

Migren hastalığında beyin cerrahisi, nöroloji, psikiyatri, fizik tedavi bölümleri ile mültidisipliner bir yaklaşım gereklidir. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki; hastaların aslında %53’ü psikojenik faktörlere veya hastalık sonrası gelişen psikiyatrik bozukluğuna bağlı olarak ağrılar çekmektedir. Bu sebepten her hastaya aynı yöntemi kullanmak doğru bir yaklaşım değildir.

Migreni Olanlar Hangi Egzersizleri Yapmalı?

Yapılan araştırmalar migrene iyi gelenler arasında hafif egzersizler yapmanın öneminin büyük olduğunu gösteriyor. Hafif egzersizler migren ataklarının sıklık ve şiddetini azaltabilir ve migrenin koruyucu tedavisinde faydalı olabilir. Migren ağrılarınız var ise sizi çok fazla yormayacak, düzenli bir aerobik egzersiz programı uygulayabilirsiniz. Bunun yanı sıra hayatınızda migren varsa jogging, yüzme, dans, bisiklet ve tempolu yürüyüş de tercih edebileceğiniz egzersiz seçeneklerinden.

Migren Depresyona Neden Olur mu?

Kronik migren ağrıları olan kişilerde depresyon ve anksiyete belirtilerine daha çok rastlanır. Kronik migrenin tanımı ise 3 ay süre ile iki günde bir veya daha sık baş ağrılarına sahip olmanızdır. Migren ağrılarınız kronik olmasa da eğer depresyon ve anksiyeteye sahipseniz bu durum migren ağrılarınızın artmasına neden olur. Migren tedavisinde depresyon ve anksiyetenin de (endişe) tedavi edilmesi çok önemlidir.

Hangi Besinler Migren Atağına Neden Olur?

Migrene neden olan besinleri peynirler ve tiramin içeren besinler şeklinde özetleyebiliriz.

Tiramin, besin bekletildikçe, proteinlerin yıkılması neticesinde ortaya çıkar. Yıllandırılan yüksek protein içerikli besinlerde tiramin miktarı da artar. Özellikle peynirler ve şaraplar Chianti), alkollü içecekler ve işlenmiş etlerin bol tiramin içermesi nedeniyle migrene neden olduğunu söyleyebiliriz.  Hangi peynirler migreni daha çok etkiler sorusunun cevabı ise yüksek tiramin içermeleri sebebiyle; rokfor ve benzeri küflü peynirler (stilton, gorgonzola), Çedar, Beyaz peynir, Mozzarella, Permesan, İsviçre peyniri diyebiliriz.

Alkol: Kırmızı şarap, bira, viski ve şampanya migren dostudur. Migren ağrısını çabucak tetikleyebilir.

Gıda koruyucuları: Gıda koruyucuları içlerinde bulunan nitratların damarları genişletmesi nedeniyle migreni tetiklerler.

Soğuk gıdalar: Özellikle vücut ısısının yükseldiği egzersiz, yürüyüş esnasında veya sıcak havalarda tüketilen soğuk gıdalar bazı kişilerde migren ağrısına sebep olabilir. Özellikle alın ve şakaklarda hissedilen ağrı genellikle birkaç dakika sürer. Ayrıca çok soğukta kalmak da migreni tetikleyebilir.

Bunların dışında migrene iyi gelmeyen gıdaları şöyle sıralayabiliriz;

Kuruyemişler ve kabuklu yemişler

Tütsülenmiş veya kurutulmuş balık

Fırınlanmış mayalı yiyecekler (kek, ev yapımı ekmek, sandviç ekmeği)

Muz, narenciye ürünleri (portakal, mandalina, turunç vb), kivi, ananas, frambuaz, kırmızı erik

Bazı kuru meyveler (hurma, incir, üzüm)

Et, bulyon ile yapılmış çorbalar (gerçek et suyu için geçerli değildir)

Aspartam ve diğer tatlandırıcılar

Kafein Migrene İyi Gelir mi?

Evet, kafein migrene iyi gelir.  Migren ilacınıza kafein eklemeniz ilaçların baş ağrısına karşı nerdeyse %40 daha fazla etki etmesini sağlıyor (mesela asetaminofen: Vermidon Tablet gibi). Migren ilacı kullanırken kafein içeren ilaçlar kullanırsanız hem daha düşük dozda ilaç kullanır hem de ilacın daha etkili olduğunu görebilirsiniz. Ancak kafein içeren ilaçların da diğer bütün baş ağrısı ilaçları gibi çok fazla kullanılması rebound baş ağrısına (geri tepme baş ağrısı) neden olur.

Ayrıca kafein içeren ilaçlar faydalı olsa da kafein içeren gıdalar tavsiye edilmez. Kahve, çay, meşrubatlar veya çikolata kişiyi rebound (geri tepme) baş ağrılarına daha duyarlı hale getirebilir. Migren ilaçlarının hepsi doktor gözetiminde kullanılmalıdır.

Hemikraniya Kontinua’da ise sadece indometasin (Endol süppozituar) etkilidir. Çok eskiden bir hastam “Doktor Bey, baş ağrım geçti ama basurum kanıyor” deyince karşılıklı gülüp Hemoralgine Pomad yazmıştım.

ENDOL ile ilgili görsel sonucu

Surmatriptan artık pek kullanılmıyor; zolmitriptan, Aspirin ve diğer non-steroid antienflamatuar ilaçların yanı sıra, 75 ila 150 mg amitriptilin (Laroxyl) en çok tercih edilen ilaçlardır.

Yatkın vakalarda hipnoterapi işe yarayabilir. Akupunktur da faydalı olabilir.

Sağlık, esenlik, kardeşlik ve akılla dolu yaşamaya devam…

 

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 27 Mayıs 2017 Cumartesi

SOSYAL FOBİ (SOSYAL ANKSİYETE BOZUKLUĞU)

$
0
0

Sevgili Mekâncılar,

Sadece bir an için gözlerinizi kapatın ve bir odaya girdiğinizi ve orada bazı arkadaşlarınızı ve meslekdaşlarınızı gördüğünüzü düşünün, birden yere doğru bakıyorsunuz ve üzerinizde hiçbir elbisenin olmadığının farkına varıyorsunuz. Adeta çırılçıplaksınız! Sosyal fobisi olan kişilerin bir toplumsal durumla karşılaştıklarında neler hissettiklerini bu senaryo çok iyi anlatmaktadır.

Büyük bir utanç duyarsınız, odadan kaçıp gitmek istersiniz, sanki ölecekmiş gibi olduğunuzu hissederseniz, hiç kimseyi yeniden görmek istemezseniz”.

SOSYAL FOBİ HANGİ YAŞLARDA BAŞLAR?

Sosyal fobi alt tipine göre değişmekle birlikte erken ve geç ergenlik dönemi arasında başlar (10-17 yaş) Yaygın tipin daha erken yaşta başladığına dair bilgiler vardır.

Ne sıklıkta görülür?

SAB’nun hayat boyu görülme oranı %2-13 arasındadır. En sık görülen psikiyatrik hastalıklardan biridir. Türkiye’de üniversite öğrencilerinde yapılan araştırmada %24’ünde bu hastalığın olduğu tespit edilmiştir. 

SF bireyin başkaları tarafından yargılanabileceği kaygısını taşıdığı toplumsal ortamlarda mahcup veya rezil olacağı konusunda belirgin ve sürekli korkusunun olduğu bir kaygı bozukluğudur.

sosyal anksiyete bozukluğu ile ilgili görsel sonucu

 

Kişiler başkalarıyla etkileşimde bulunmalarını gerektiren yahut bir eylemi başkalarının yanında yerine getirmeleri gereken durumlardan korkarlar ve bunlardan olabildiğince kaçınmaya çalışırlar. Başkalarının kendileriyle ilgili olarak kaygılı, zayıf, kaçık veya aptal gibi yargılarda bulunacağını düşünürler. Ellerinin veya seslerinin titrediğinin farkına varacaklarıyla ilgili kaygılarından ötürü toplum önünde konuşmaktan korkabilirler veya düzgün bir biçimde konuşamıyor gibi görünmekten korktukları için başkalarıyla karşılıklı konuşurken aşırı kaygı duyabilirler. Diğer insanların ellerinin sallandığını görmesinden utanç duyacaklarından korktukları için başkalarının yanında yemekten, içmekten yahut yazı yazmaktan kaçınabilirler.

Sosyal fobinin tipleri var mıdır?

Sosyal fobi iki şekilde görülür:

1-Korkular birçok toplumsal durumları kapsıyorsa yaygın tip,

2-Bazı durumları kapsıyorsa (başkalarının önünde imza atmak, yemek yemek, konuşma yapmak gibi) yaygın olmayan tiptir.

KİMLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜR?

Maddî durumu ve sosyal konumu yetersiz, hiç evlenmemiş, işsiz ve eğitim düzeyi yüksek olmayanlarda sık görülmekle birlikte, hastalığın erken dönemlerinde toplum içine yeterince çıkmama  da risk etmenleri arasındadır. Kalıtımdan daha çok, çocuk yetiştirme tarzı, ailenin başkalarıyla yeterince görüşmemesi  ve ebeveyn modeli önemlidir. Çocukluk çağından itibaren aşırı çekingen olan kişilerde, gelecekte SF gelişme riski daha yüksektir 

Sosyal Fobi mi çekingenlik mi?

Toplulukta konuşma, sosyal ortamlarda kendini ifade edebilme gibi konularda çekingenlik  sık görülen bir durumdur. Bunların büyük bir kısmı hastalık kapsamında değildir.

Hatta bir işe başlamadan önce “yapamazsam rezil olur muyum?” düşüncesi kişiyi motive eder ve daha iyi hazırlanmasına yardımcı olur.

Sosyal fobi demek için ise kişide korkunun yanı sıra kaçınma davranışlarının olması gerekmektedir.

Veya kişi kaçmıyorsa, bu duruma katlanmaya kendisini zorluyorsa; büyük bir sıkıntı yaşar. Ayrıca SAB’de kişi korkularının aşırı yahut anlamsız olduğunu bilir. Eğer gerçekten korku duyulabilmesi anlamlı bir olay varsa, teşhis SAB değildir.

Mesela sözlüye hiç çalışmamış bir öğrencinin sınıfta adının çağrılmasından korkması gibi. 

Sosyal Fobinin Belirtileri Nelerdir

Sosyal Fobi’de korkulan durumla karşılaşıldığında bedensel belirtiler ortaya çıkar. Bunlar yüz  kızarması, terleme, ağız kuruluğu, çarpıntı, nefes kesilmesi, nefes darlığı, mide barsak sisteminde rahatsızlık, ishal, adale gerginliği, titreme gibi. Bu sırada aklından geçen düşünceler “güçsüzüm, yetersizim, çirkinim, beğenilmiyorum, sevilmeye lâyık değilim, hata yapmamalıyım, mükemmel olmalıyım, kaygılı olduğumu belli etmemeliyim, rahat davranmalıyım, kusursuz görünmeliyim, herkesin takdirini kazanmalıyım” şeklindedir. Bu düşünceler sonrasında oluşan kaçınma belirtileri ise korkulan ortama girmeme, korkulan ortamı terk etme, göz temasından kaçınma, ilgisiz şeyler düşünme şeklinde olabilir.

Liebowitz Sosyal Fobi Ölçeği’nde belirlenen sosyal durumlar şu şekildedir:

Toplum içinde telefonla görüşme

Küçük bir grup faaliyetinde yer alma

Toplum içinde yemek yeme

Toplum içinde bir şeyler içme

Yetkili biri ile konuşma               

Dinleyiciler önünde konuşma, rol yapma

Partiye/ eğlenceye gitme

Başkaları tarafından seyredilirken çalışma

Başkaları tarafından seyredilirken yazma

Çok iyi tanımadığı biriyle telefonda görüşme

Çok iyi tanımadığı biriyle yüz yüze konuşma 

Yabancılarla karşılaşma

Genel tuvaletleri kullanma

Birilerinin oturduğu odaya girme

İlgi odağı olma                    

Bir toplantıda hazırsızlık konuşma yapma

Yetenek, yeti veya bilgi testine tabi tutulma 

İyi tanımadığı birine onaylanmadığını veya aynı düşüncede olmadığını ifade etme            

Çok iyi tanımadığı birinin gözlerinin içine bakma

Önceden hazırlanmış bir raporu bir gruba sözel olarak sunma

Romantik veya cinsel ilişki amacıyla birini tavlamaya çalışmak

Alınan bir malı parasını geri almak üzere iade etmek                                      

Parti / davet vermek

Israrlı bir satıcıya karşı koyma      

SEBEPLERİ NEDİR?

Sosyal fobide kalıtımsalsal geçişin rolü çok güçlü olmasa da vardır. Akrabaları arasında sosyal fobik olan kişilerin bu hastalığa yakalanma riski bir miktar daha yüksektir. En önemli etmenlerden biri  beyinde birtakım kimyasal ve elektriksel bozukluklar olduğudur, özellikle serotonin adı verilen bu  kimyasal maddenin Sosyal AB’ların beynindeki oranının normalden az olduğu veya iletimde aksaklıklar bulunduğu ileri sürülmüştür. Ayrıca zihinsel altyapısı önceden hazırlanmış olan SAB bazen belirli bir olaydan sonra gün yüzüne çıkmış ve travmatik bir yaşantı ile şartlanarak  yerleşmiş olabilir.

Mesela öğrenci sınıfta ders anlatırken bir hata yapmış ve arkadaşları ona gülmüştür. O da küçük düştüğünü, rezil olduğunu düşündüğü için utanç hissine kapılmış ve bedensel belirtiler göstermiştir. Bir dahaki sefere ders anlatmak için yine tahtaya çıktığında önceki deneyimi olumsuz beklentilere yol açacak, bulunduğu ortam duygularını tetikleyecek ve belirtiler ortaya çıkacaktır. Çocuk yetiştirme biçimi de hastalığın oluşmasında önemli etmendir. Genelde aşırı koruyucu veya reddedici, duygusal sıcaklıktan yoksun, katı anne babalar olabilir. Tavuk anneler ve horoz babalar!

Bazen çocuktan yüksek beklentileri olduğunda bunlara ulaşılamayınca çocuk cezalandırılabilir, böylece başarısızlık korkusu gelişebilir. Tanıdık olmayan ortamlara, insanlara ve nesnelere aşırı korku duyma olarak tanımlanan davranışsal ket vurulmanın, SAB gelişiminde öncül belirti olduğu söylenmiştir.

SOSYAL ANKSİYETE BOZUKLUĞU NASIL TEDAVİ EDİLEBİLİR?

Sosyal Fobi (SAB) tedavisi olan bir hastalıktır. Her şeyden önce gerçekçi beklentiler içinde olmak gerekir. Beraberinde diğer psikiyatrik hastalıkların olması, başlangıç yaşının erken olması, kişinin tedavi isteği gibi birçok etken tedavinin başarısını etkilemektedir.

SOSYAL ANKSİYETE BOZUKLUĞU NASIL TEDAVİ EDİLİR?

SAB’de ilaç tedavisi ve psikoterapi (konuşmaya dayalı ruhsal tedavi) uygulanır. Hastanın durumuna göre bazen tek başına psikoterapi, bazen ilaç tedavisi uygulansa da genelde her ikisinin beraber uygulanmasında başarı daha yüksektir. İlaç tedavisinde özellikle serotonin sistemi üzerinde etkili olan ilaçlar seçilir. Fluoksetin (Prozac), sertralin (Lusrtal), fluvoksamin (Faverin) veya hem serotonin hem dopamin hem de noradrenalin üzerinden etki yapan venlafaksin (Efexor) gibi ilaçlar orta ila yüksek dozda verilir (sonuncudan 150-300 mg/gün).

Tedavinin ilk günlerinde hafif bulantı, baş ağrısı, uyku bozukluğu, midede huzursuzluk gibi geçici yan etkiler oluşabileceği, zamanla bu belirtilere vücudun alışabileceği hastaya bildirilir. Bu ilaçlar bağımlılık yapmaz, kalıcı hasar veren yan etkileri yoktur. İlaç etkisinin ortaya çıkması için iki-üç hafta kadar beklemek gerekir. İlacın etkili olup olmadığına karar vermek için en az 10 hafta süre geçmelidir. Tedavi süresi, ortalama  9-12 aydır.  

Hipnoterapi, genellikle ilaçlarla kontrol altına alınana alınan vak’alarda kombinasyon hâlinde işe yarar.

Sosyal Fobi’de (YAB) en sık uygulanan Terapi şekli Bilişsel ve Davranışçı Terapidir. 

Bilişsel terapide kaygı duyguları ve bu kaygıya karşı oluşan bedensel tepkileri tanıma, kaygı doğuran durumlardaki düşüncelerin ne olduğunu anlama, bunlara karşı başa çıkma stratejileri geliştirme gibi aşamalar vardır. Davranışsal terapide ise model olma, yakınmaların üstüne gitme, belirtileri daha net algılayabilmesi için rol oynama, gevşeme eğitimi, sosyal beceri eğitimi gibi her hastada farklı uygulanabilecek yöntemler vardır. Ayrıca aile ve grup terapisi de uygulanabilir.

Hipnoz etkili olabilir ama ilaçlarla kontrol altına alındıktan sonra

Ne yapmalıyım?

Her şeyden önce Sosyal Fobi’nin bir hastalık olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Çekingen kişilik bozukluğu ile birlikte sık görülmesi,  toplum tarafından bu özelliklerin genellikle efendilik olarak kabul edilmesi kişileri tedavi arayışından alıkoymaktadır.

Böyle bozukluğu olanların tedavisi için mutlaka psikiyatrlar yardımcı olmalıdır. Klinik psikologlar ise yardımcı olurlar.

Müslümanlıkta hastaya, seferiye ve gebeye oruç tutmanın farz olmadığını da hatırlatmak isterim. İlaçlarınızı ihmal etmeyin

Sevgi, saygı ve bilimle kalın.

 

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 29 Mayıs 2017 Pazartesi

SİKLOTİMİ

$
0
0

Sevgili Mekâncılar

Duygudurum Bozukluklarına devam ediyorum.

Siklotimi, manik depresyonun (Bipolar Bozukluk) daha hafif bir türüdür ve birbirini sırayla izleyen hipomani (maninin hafif bir türü) ve hafif depresyon nöbetleriyle tanımlanır. Siklotimi bir duygudurum bozukluğu olup hasta, bipolar bozukluğun karakteristik iniş ve çıkışlarını (depresyonlar ve coşkular) yaşar (çok daha hafif şekilde).

Nedir

Siklotimi manik depresyonun daha hafif bir türüdür ve birbirini sırayla izleyen hipomani (maninin hafif bir türü) ve hafif depresyon nöbetleriyle tarif edilir. Siklotimi bir duygudurum bozukluğu olup hasta, bipolar bozukluğun karakteristik iniş ve çıkışlarını (depresyonlar ve coşkular) yaşar ama çok daha hafif şekilde.

                                               ***

Siklotimili bir kişide sonradan bipolar bozukluk gelişmesi riski %15-%50’dir. Siklotimi, bipolar bozukluğun oluşması açısından bilinen bir risk faktörüdür. Ancak, siklotimili kişilerin hangilerinde bipolar bozukluğun gelişeceğini hangi faktörlerin belirlediği veya siklotiminin daha şiddetli bir hastalık olan bipolar bozukluğa dönüşmesinde etkili olan mekanizmalar hakkında az şey biliniyor.

Sebepler

Siklotiminin sebepleri genetik faktörlerdir. Birçok hastanın aile geçmişinde majör depresyon, intihar veya alkol/uyuşturucu bağımlılıkları vardır.

***

Belirtiler

Siklotimik bozukluğu olan birçok hasta, çalışma veya sosyal yaşamında başarılı olmada güçlük yaşar; çünkü önceden kestirilemeyen ruhsal durumları ve huzursuzlukları, çok fazla gerilim yaratır ve istikrarlı kişisel veya profesyonel ilişkiler sürdürmelerini zorlaştırır. Bipolar II Bozukluğu gibi, siklotiminin belirtileri de hipomani dönemlerini içerir.

siklotimi görsel ile ilgili görsel sonucu

***

Siklotimide, hipomani geçince depresif belirtiler de görülür. Ancak, bu belirtiler bir majör depresif vak'ası kriterine uymaz. Diğer bir deyişle, siklotiminin belirtileri Bipolar Bozukluk’ta görüldüğü gibi şiddetli değildir.

***

Ergenler ve Siklotimik Bozukluk

NIMH (Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü) destekli bir araştırmadan elde edilen bulgular, bu hastalığın gençler arasında, en az yetişkinler arasında olduğu kadar yaygın olabileceğini ileri sürmektedir. Bu araştırmada 14-18 yaş arasındaki ergenlerin %1’inin, Bipolar Bozukluk veya Siklotimi kıstaslarına uymuş oldukları görülmüştür.

***

Bunun yanı sıra, araştırmadaki ergenlerin yaklaşık %6’sı, bipolar bozukluk veya siklotimi kıstaslarına hiçbir zaman tam olarak uymasalar da, anormal şekilde ve sürekli coşkulu, taşkın yahut huzursuz bir dönem yaşamışlardır.

Testler

Siklotimi teşhisinin konması için, en az iki yıl boyunca birbirini takip eden hipomanik ve depresif belirtilerin mevcut olması gerekir. Siklotimili kişilerde ruh hâlinin değişken olması sık görülür.

                                                  ***

Depresyondan hipomaniye ve sonra tekrar depresyona geçiş, birkaç günde ya da birkaç haftada ve hatta aşırı vak'alarda birkaç saatte bir görülebilir.

Ruh hâlinin değişkenliği istikrarlıdır; siklotimili bir kimsede, hiçbir zaman, iki aydan fazla belirti görülmeme durumu olmaz.

Tedavi

Bu bozukluk için belli bir tedavi seçeneği yoktur. Siklotimi, Bipolar bozukluğa benzer şekilde tedavi edilir. Antimanik ilaçlar, antidepresanlar veya psikoterapi kombinasyonu birçok vak'ada bu bozukluğu etkili şekilde tedavi edebilir.

Siklotimi için Antidepresan Tedavisi: Özellikle ruh hâlinin değişiklikleri bipolar bozuklukta görülen tipteyse genellikle lityum karbonat denenir ama böyle bir ilaç, hastanın kapsamlı klinik muayenesi ve geçmişi göz önüne alınarak verilmelidir.

Siklotimi için Psikoterapi: Psikolojik tedavi genellikle siklotimiden dolayı oluşan hayata uyum sorunlarına ve kişinin, siklotiminin başladığını anlayıp doğru adımları atmasına yardım etmeye odaklanır. Tedavi çoğunlukla bireysel psikoterapi şeklindedir; ancak grup terapisi de bu bozukluk için faydalı olabilir.

Siklotimide Kendi Kendine Yardım: Hayat tarzını iyileştirmenin her zaman olumlu bir etkisi vardır; fakat depresyon daha şiddetli hâle geldikçe bunu yapmak daha fazla çaba gerektirebilir. Bu bozukluğun tedavisi için kendi kendine yardım yöntemleri genellikle doktorlar tarafından göz ardı edilir; çünkü çok az sayıda doktor bu yöntemlerle ilgilidir. Depresyonda kendi kendine yardım, distimik bozukluğun iyileşmesinde önemli bir rol oynar. Bu yöntemler, diğer depresyon tedavileriyle birlikte uygulanır.

Tedavi

Bu bozukluk için belli bir tedavi seçeneği yoktur. Siklotimi, Bipolar Bozukluğa benzer şekilde tedavi edilir. Antimanik ilaçlar (Depakin veya Tegretol, nadiren Lithuril), antidepresanlar (Brintelix 10mg Tab) veya psikoterapi kombinasyonu birçok vak’ada bu bozukluğu etkili şekilde tedavi edebilir.

Siklotimi için Antidepresan Tedavisi: Özellikle ruh hâlinin değişiklikleri bipolar bozuklukta görülen tipteyse genellikle lityum karbonat denenir (Lithuril). Ama böyle bir ilaç, hastanın kapsamlı klinik muayenesi ve geçmişi göz önüne alınarak verilmelidir. Arada kan lityum düzeylerine ve böbrek işlevlerine baktırmak icap eder.

Siklotimi için Psikoterapi: Psikolojik tedavi genellikle siklotimiden dolayı oluşan hayata uyum sorunlarına ve kişinin, siklotiminin başladığını anlayıp doğru adımları atmasına yardım etmeye odaklanır.

***

Tedavi çoğunlukla bireysel psikoterapi şeklindedir; ancak grup terapisi de bu bozukluk için faydalı olabilir.

Siklotimide Kendi Kendine Yardım: Hayat tarzını iyileştirmenin her zaman olumlu bir etkisi vardır; fakat depresyon daha şiddetli hâle geldikçe bunu yapmak daha fazla çaba gerektirebilir. Bu bozukluğun tedavisi için kendi kendine yardım yöntemleri genellikle doktorlar tarafından göz ardı edilir; çünkü çok az sayıda doktor bu yöntemlerle ilgilidir. Depresyonda kendi kendine yardım, distimik bozukluğun iyileşmesinde önemli bir rol oynar. Bu yöntemler, diğer depresyon tedavileriyle birlikte uygulanır.

Tavsiyeler

 

Siklotimik Bozukluk, Bipolar Bozukluğun kronik bir türüdür; bir başka adı Siklotimi’dir.

Siklotimik bozukluk bipolar spektruma yol açar. Bu bozukluk, bipolar II bozukluğun hafif bir türü olup hipomaniyle Distimik Bozukluk arasında tekrarlayan duygudurum bozukluklarından oluşur.

Siklotimik bozukluk çoğunlukla kişiyi yetişkinliğin ilk dönemlerinde etkiler. Bu bozukluk kadınlarda erkeklere göre daha fazladır.

Siklotimi veya bipolar bozukluğun kesin bir sebebi yoktur. Her iki bozukluğun gelişiminde genetik rol oynar.

Aşırı iyimserlik, abartılı kendine güven, zayıf muhakeme, hızlı konuşma, birbiriyle yarışan düşünceler, saldırgan veya düşmanca davranış, başkalarını düşünmeme, huzursuzluk, fiziksel faaliyetin artması, riskli davranışlar, alışveriş çılgınlığı, amaçlara ulaşmak için dürtü artışı, uyku ihtiyacının azalması bu bozukluğun belirtilerinden bazılarıdır.

***

Bu bozukluğun tedavisinde, ilaçlar, siklotimili kişinin belirtilerini kontrol etmeye yardımcı olabilir ve psikoterapi uygulanabilir.

Tipik vak’a: Sürekli ağlayan ve gün içinde devamlı duygudurum değişikliklileri gösteren 23 yaşında PA (bekâr), Lithuril ve Brindelix 10 mg kombinasyonuyla tamamen düzeldi.

***

Kendisine ilaçlarını en az 5 sene hiç kesmeden alması tembih edildi.

Şimdi durumu çok iyi ve tedavisi sürüyor.

***

Buradan Bilim ve Teknik, Sayın Gani Bayer, Düşünbil, Kadim ahpabım Celâl Şengör ve diğer evrimle ilgilenen gruplara, kişilere bir çağrım var.

Lütfen benimle temas kurun ve bu konuyu gündemde tutalım.

                                             ***

Evrim devam ediyor ve ben de Evrimsel Psikiyatri kitabımı yazmaktayım.

Tel: +90.532.3110015 E-Mail: keremdoksat55@gmail.com 

Bilimle, sevgiyle ve evrimle kalın.

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 05 Haziran 2017 Pazartesi

TİK BOZUKLUKLARI

$
0
0

Sevgili mekâncılar,

Tikler iradeyle geçici olarak bastırılabilinen, uykuda kaybolan bir grup psikiyatrik bozukluğa verilen isimdir  

Normal davranışı andıran, ani ve tekrarlayıcı hareket, jest veya seslere tik denir. Tek bir tik nadiren bir saniyeden uzun sürer. Genellikle birkaç tanesi üst üste ve nöbetler şeklinde ortaya çıkar.

Ertelenmesi ve bastırılması geçici süreler için mümkündür. Tikler inadına yapılan davranışlar değildir, hastanın iradesi dışında ortaya çıkar. Hastalar bunları aldatmak amacıyla veya birilerini kandırmak için yapmazlar. Başka türlü davranmak ellerinde değildir

Hareket tikleri: Anlık basit hareketlerden (göz kırpma gibi) daha karmaşık, görünüşte amaçlı davranışlara (ayıp el işaretleri gibi) kadar bir değişkenlik gösterir.

a- Basit hareket tikleri (1-2 saniyeden kısa)

Göz kırpma

Burun kıvırma

Dudak yalama

Yüz buruşturma

Kafa sallama

Omuz silkme

Parmak tıklatma

Ayak sallama

Vurma

Sekme

b- Karmaşık hareket tikleri (uzun süreli)

El ve yüzün anlamlı hareketleri

“Şaşırmış” ve “anlamamış” gibi bakma

Eşyalara ve insanlara dokunma

Parmaklarıyla “sayma” hareketi yapma (belli sayılar olabilir)

Çömelme

Eğilme

Ses tikleri: Boğaz temizlemeden anlamlı kelimelere kadar bir değişkenlik gösterir. Gırtlağında bir şey varmış gibi hissedip öksürme tipiktir.

Basit ses tikleri

Öksürme

Burun çekme

Boğaz temizleme

Islık çalma

Garip sesler çıkarma

b- Karmaşık ses tikleri

Heceleri veya kelimeler söyleme

Karşısındaki kişinin sözlerini tekrarlama (ekolali)

Bayağı, müstehcen, pis konuşma (koprolali)

A. Geçici tik bozukluğu: Çocukluk dönemine sınırlıdır, bir yıldan fazla sürmez.

B. Kronik tik bozukluğu: Tek bir tik çeşidi (genellikle hareket tiki) ön plandadır.

C.Gilles de la Tourette Sendromu: Çocukluk çağında başlayan kronik bir bozukluktur. En az bir ses tiki hareket tikleriyle birlikte veya birbirinden bağımsız olarak 12 ay süreyle ve hemen her gün görülür. Ömür boyu sürebilir.

Beraberinde “Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu” ve “Takıntı Hastalığı (obsesif kompulsif bozukluk)” sıklıkla bulunur.

 

Tikler uykuda belirgin olarak azalırken sıkıntı, stres, sıcak hava ve yorgunluk hâllerinde artar. İradeyle geçici olarak bastırılabilirler

Belirtilerin hastalık süresince artıp azalması tipiktir. Hastalık ergenlik döneminde yoğunlaşır, toplumsal uyumu ve işlevselliği bozar.

1-6/1000 sıklığında ve erkeklerde daha sık görülür.

Genetik yatkınlık söz konusudur. Seyri genellikle iyidir, ancak beraberinde psikiyatrik hastalıklar, kokain gibi uyuşturucu maddelerin kullanımı ve kronik tıbbi hastalıklar (şeker hastalığı gibi) varsa veya aile desteği zayıfsa seyri kötüleşir.

Tedaviler

Psikososyal tedaviler: Hastanın ailesinin ve ilişkisi olan kişilerin (öğretmen, arkadaş gibi) tikler hakkında eğitilmesi gerekir.

İlaç tedavisi: Dopamin maddesini azaltıcı özelliği olan ilaçlar %70-80 faydalıdır. 6-8 hafta içinde düzelme olması beklenir. Beraberinde bulunan hastalıklara (takıntı hastalığı gibi) yönelik tedavilerin de yapılması gerekir. Özellikle amisülpirid (Solian) ve trifluoperazin (Stilizan) verilir. Solian (amisülpirid) da etkilidir. Obsesif belirtiler için Serotonin geri alımını azaltan ilaçlar eklenir (Faverin, Prozac) gibi yazarız.

Tarihte en ünlü vak’alardan biri Mozart’tır. Vefat sebebi de muhtemelen çok severek yediği domuz pastırmalarından kaptığı trişinoz ve romatizmal hastalıklardı. Saileri ona bir şey yapmamıştı.

Bilim ve evrim dolu günlere, ben kitabım yazıyorum.

 

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 08 Haziran 2017 Perşembe

EVRİM

$
0
0

Sevgili Mekâncılar,

Yaklaşık 15 milyar sene önce bir şey patladı, bu muhtemelen bir kara delikti.

Büyük Patlama teorisi yanlışlanamadığı (Sir Karl Popper’ın düsturu) için günümüzde de geçerliliğini koruyor.

Dinlerin bunu izah etmek için verdiği bilgi yeterli değil.

Tabii ki Kur’ân mealleri, Tevrat İncil ve www.religioustolerance.com sitesindeki her dinin bu konuda bir izahı var. Onları da incelemek lâzım... Muazzez İlmiye Çığ’la telefonlaştım. Kitaplarından faydalanıyorum. 103 yaşında ama adeta bir nur saçan ilâhe gibi bana şevk verdi.

Evrim konusu müfredattan (eğitim sisteminden) kaldırılmış olabilir.

Biz pozitif bilimle uğraşan bilim adamları, DüşünBil Grubu, Bilim ve Ütopya Grubu ve diğer bütün konu üzerinde çalışanlara (eksik yazmış olabilirim) bir çağrım var.

Brüne’nin kitabından tercümeye ben ve öğrencilerim başladık. Evrimsel Psikiyatri ve Evrimsel Psikoloji kitabımı yazmaya başladım.

Hâlâ Einstein’in E:mc2 formülü aşılabilmiş değil.

İnsanoğlunun hayal edebileceği her şey bir gün gerçekleşir

Son bilimsel verilere göre 3,5 milyar sene sonra Güneş’imiz Hidrojen yakıtını tüketip kocaman bir kızıl deve dönüşecek.

İnsan ömrü de 500 seneye kadar uzatılabilecekmiş.

Bu konuyu gündemde tutmak ve eşgüdümlü çalışmak isteyen herkese bir çağrım var.

GSM numaram +905323110015, E-posta adresim keremdoksat55@gmail.com.

***

Bu konuyla ilgilenen herkesten telefonla veya elektronik posta yoluyla eşgüdümlü çalışarak, geride çok önemli ihtiyaç duyulduğuna yürekten inandığım en az iki temel kitap daha kazandırmak istiyorum.

Lütfen daha önceyi bırakalım ve bir beyaz sayfa açalım.

İnsanın ömrü sınırlıdır, onu ölümsüz kılan geride bıraktığı eserlerdir; haksız mıyım?

Türkiye’de olduğu kadar, yeni Başkan Trumph döneminde de bu konuda bir geriye dönüş olduğunu geçen hafta gittiğim Amerikan Psikiyatri Birliği Kongresi’nde ve Beverly Hillls’de de gördüm.

Bu Başkan Obama gibi değil, daha şimdiden Amerikalıların çoğu İslamofobik ve kendini beğenmiş yapısı yüzünden kendisini sevmiyor. Üstelik bu sefer devrede Soros da (bildiğim kadarıyla) yok.

***

Türkiye büyük tarihi ve medeniyetiyle tarihe şan katmış insanların ülkesidir.

Bana konuyla ilgili her türlü katkıyı gösterin ki, ben de size özgeci (diğerkâmca) davranarak her şeyimi paylaşayım.

Lütfen konuyla ilgili herkes ve grup el ele verelim ve bu kitapları Türkçe olarak milletimize/ulusumuza (hangisi hoşunuza gidiyorsa) kazandıralım.

                                                        ***

Hükumetler değişir ama bilim yoluna devam eder.

***

Ben “adımız andımızdır”, “ne mutlu Türk’üm” diyen nesildenim.

***

Dilerim bu çabamda yalnız kalmam ve ileriye giren Türkiye’de beraber çalışırız.

Bazılarının dediği gibi bu ülke yaşanmaz hâlde de değil.

***

92 yaşındaki dedesine bakan torunu babasına “dedem neden uyuyor babacığım” diye sorar.

Babası gülümseyerek “o Atatürk’ü görmüş, hayal meyal hatırlıyor” cevabını alır. “Peki, neden tebessüm ediyor”?  “Çünkü onu düşünüyor ve vefat ederse yanına gideceğinin hayalini kuruyor”.

“Baba, yani dedem ölecek mi”?

“Yok, evladım, daha bize anlatacağı çok hatıraları var. Onlar eski topraktır. Merak etme”. “Bir an için telaşlandım da”…

Neler anlattığını sorar 14 yaşındaki cingöz torun İsmail.

“Selanik’te onu görmüş, hizmetine girmiş ve kendi babası gibi benimsemiş”. Nasıl cengâver olduğunu ve ne kadar vatanını sevdiğini anlatır. Yunanistan’daki müzeyi de ilk inşa edildiğinde ziyaret etmiş. Atamız vefat ettiğinde ağlamamış ama haftalarca yemekten içmekten kesilmiş.

“Nasıl bir insanmış babacığım”?

“Öz be öz Türk’müş ve gözleri şehlaymış. Akşamları dostlarını rakı sofrasında toplar, fikir alışverişi yaparmış. Asla sarhoş olmazmış ve bazen erlerle güreş tutarmış. Bunu çekemeyen Lâtife Hanım kendi isteğiyle boşanmış ama vefatına kadar da aleyhinde hiçbir şey anlatmamış”.

“O olmasaymış Hatay’ı topraklarımıza katamazmışız değil mi babacığım”?

“Aynen öyle yavrum”.

“En ünlü vecizesi hangisi babacığım”?

“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir fendir”

“Mürşit ne demek”?

“İrşat eden, yol gösteren demek oğlum”.

***

“Babaannem nasıl bir insandı baba”?

“Doksato’da doğmuş bir Türk’tü ve vefat edinceye kadar dedeni hâlisane bir aşkla sevdi.

“Baba, bak uykusunda mırıldanıyor”.

Babası duygulandı ve gözleri doldu…

“Muhtemelen senin hiç görmediğin babaanne Mefkûre Hanım’ı hatırlıyordur”.

“Baba… Allah nedir”?

“Sana şah damarından yakın olan Yüce Yaratıcıdır. Bu konuda kararı Elmalılı Hamdi Yazır’ın ve Yaşar Nuri Öztürk’ün meallerini okuyunca sen karar ver…

Ali dedesinin ellerinden usulca öptü, üstüne bir battaniye serdi “aman üşütmesin ki, yarın bize Atamızı tekrar anlatsın babacığım” dedi.

***

Benim hayran olduğum bir insan var: Gani Müjde. Mutlaka bir gün tanışmak istiyorum. Bir panelde karısıyla müşerref olmuştum. Çok zarifti. ABD’nin Türkiye’yi işgalini çok güzel hicveden bir film çevirmişti.

Dilerim bir gün tanışıp oturur yemek yer ve sohbet ederiz.

Bilimsiz, inançsız ve evrimsiz kalmayın.

Tıpkı Max Planck gibi.

Sevgim ve saygımla efendim.

 

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 10 Haziran 2017

ŞİZOAFFEKTİF BOZUKLUK

$
0
0

Sevgili Mekâncılar,

Bugün sizlere Şizoaffektif Bozukluk’tan söz etmek istiyorum.

Hiç aralık vermeden süre giden bir Şizofrenik Tablo üzerine eklenen, en az iki hafta süren, iki haftalık bir dönem boyunca hiçbir duygusal (duygudurumsal) oynamanın olmadığı, bu tablonun herhangi bir madde kullanım bozukluğuna (kokain, amfetamin, LSD25 veya benzeri maddenin hiç içilmediği, genel bir tıbbî durum bozukluğuna bağlı bağlı olmayan) bir psikotik süreçtir.

şizoaffektif bozukluk ile ilgili görsel sonucu

En az iki hafta süreyle sadece duygudurumsal oynamaların olması bu arada hiçbir psikotik (akıl hastalığına bağlı) bulgunun olmadığı durumlarda bu teşhisi koyuyoruz.

Bazı hastalarımızda ruhsal çökkünlük ön planda gelirken, bir kısmında taşkınlık (Mani veya hipomani) ortaya çıkıyor.

***

Bu durum erkek kadın fark etmeksizin 1000 kişiden birinde görülür.

***

Tedavisinde piyasada bulunan depo antipsikotikler (Fluanxol: flupentixol), Clopixol (zuklupentiksol) gibi kalçadan uygulanan ilaçların yanı sıra, klozapin (Leponex) gibi ağızdan alınan ilaçlar bir arada yazılır. Klozapin, Kokain gibi Madde Kullanım Bozukluklarında da tekrar yer bulmaya başlamıştır. Ağızdan da SSGİ grubu ve Brintelix 10 mg gibi antidepresanlar eklenebilir. MAO grubunu kullanmamak gerekir; bizde bir tek Aurorix (moklobemid) var ve artık pek yazılmıyor çünkü günde 1500 mg’a kadar çıkınca, klasik MAOI etkisi gösteriyor. Bu durumda tiraminden kısıtlı diyet şart.

***

Böyle vak’aları çok görüyoruz ve başarıyla tedavi ediyoruz ama sürenin en az iki sene olması, hastanın veya yakınlarının da ilk 16 hafta haftada bir, 16 ay da ayda bir beyaz küre (lökosit sayımı) yaptırmaları icap ediyor.

***

Tedavi en az iki ila 5 sene sürmeli ve hiç ara verilmemeli.

***

Ünal, Cevher ve Efsun pek güzel bir akşam yemeği yedik. Cevher gene gülmekten kırdı geçirdi bizi. Ömür, Demet ve Bertuğ’la da çok güzel bir yemek yedik. Eh, o genç, ben yaşlanıyorum ve bu sefer bilek güreşinde beni yendi.

Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, gülümseyen insanlar, oturan insanlar ve iç mekan

İzmir’de 6,3 Richter ölçeğinde deprem ve artçıları oldu. Bunu önümüzdeki senelerde mutlaka İstanbul Depremi takip edecek!

Acaba ülkeyi yönetenler buna hazırlıklı mı?

Ne gibi tedbirler alınmış durumda?

***

Kaygılıyım çünkü Türkiye elden gidebilir, Prof. Dr. Celâl Şengör bunu seneler önce söyledi.

***

Toplu iftarlar ve bi’âtlar haricinde ne yapılıyor?

***

Evrimsel Psikiyatri ve Psikoloji kitabını yazmaya devam ediyorum.

Sağlık, esenlik ve mutluluklar diliyorum.

***

Arkadaşlarım arasında dede olanlar var; darısı bu milleti/ulusu seven herkesin başına, başıma ve başımıza…

 

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 14 Haziran 2017


İSTANBUL DEPREMİ

$
0
0

İSTANBUL DEPREMİ

Celal Şengör’den korkutan deprem açıklaması

"Deprem olduğu zaman bilgisi olmayanların hemen ekrana çıkarılıyor" diye isyan eden Prof. Dr. Celal Şengör, Ege'deki fay hatlarını gösterdi ve fayların hepsinin 7'lik deprem üretebileceğini söyledi. "Ege'deki fayların hepsi 7'lik deprem üretebilir. Bu depremler de İzmir'i yıkar" diyen Şengör olası İstanbul depremi için de ""İstanbul'da deprem olacağı kesin. Fakat ne zaman olacağı belli değil. Biliyorum diyen yalan söylüyor. Gayet açık, kimse bunu bilemez" yorumunda bulundu.

10:0114 Haziran 2017

Gündem

Celal Şengör’den korkutan deprem açıklaması

588

PAYLAŞIM

·          

·          

·          

              İSTANBUL DEPREMİ

 

Sevgili mekâncılar,

Habertürk canlı yayınında Fatih Altaylı’nın sunumuyla ekrana gelen Teke Tek programına Prof. Dr. Celal Şengör konuk oldu. Ege Denizi’nde meydana gelen depremlerin masaya yatırıldığı programda, Prof. Şengör çarpıcı tespitlerde bulundu.

Deprem olduğu zaman bilgisi olmayanların hemen ekrana çıkarlığını belirten Celal Şengör, vatandaşın da yanıtlığını söyledi. “Deprem kırılma olayıdır, aylar öncesinden tahmin edilemez.” diyen Şengör, bölgedeki fay hatlarını tek tek anlattı. Ege Denizi’nde meydana gelecek yeni bir depremde İzmir’in büyük hasarlar alabileceğini söyleyen Celal Şengör, İzmir’in içerisinden geçen faylara dikkat çekerek “Ege’deki fayların hepsi 7’lik deprem üretebilir. Bu depremler de İzmir’i yıkar.” dedi. 

İSTANBUL DEPREMİ OLACAĞI KESİN

Muhtemel İstanbul depremiyle ilgili de konuşan Şengör, “İstanbul’da deprem olacağı kesin. Fakat ne zaman olacağı belli değil. Biliyorum diyen yalan söylüyor. Gayet açık, kimse bunu bilemez.” diye konuştu. Ege bölgesinde meydana gelen depremlerin haritasını gösteren Celal Şengör, Ege’nin dünyadaki en tehlikeli bölge olduğunu işaret etti.

Demek ki 7 ila 7.6 arasında bir felâket bizi bekliyor.

 

Sonunda Fatih Bey’in telefonunu da buldum. Kendisiyle görüşmemiz ise sanırım biraz zaman alacak çünkü yuvayı dişi kuş yapar derler. Oya hanım öğrencileriyle meşgul olduğunu ve şimdilik görüşemeyeceğimizi söyledi. Herkesin tedbirli olmasını diliyorum.

***

KKTC’ye her gidişimde daha da fakirleşmiş ve Türkiye’ye bağımlı hâlde olduğunu gözlemliyorum.

 

Başımızda çok güçlü bir lider de varken, Katar’la veya Vehhabi olan Suudilerle uğraşacağımız yerde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ilhak etsek ne olur?

 

Zamanında Ecevit’in, Kissinger’in talimatıyla yarım bıraktığı işi bitirmiş oluruz Sayın Cumhurbaşkanı da büyük bir zafere imza atar.

 

Akdeniz’de doğal bir uçak gemisi gibi duran ve tektonik kopuşla adeta Türkiye’nin devamı olan bu ülkeye borcumuzu öderiz. Haritada zaten Türkiye’den koptuğu belli oluyor.

 

Tayyip Bey emretsin, oradaki hükumet başkanı gelir ve derhal Rum’un Mihali İdeası (Onasisi) sona erer.

 

Bu sayede Türkiye KKTC’yi sınırlarımıza katar ve tek ülke, tek millet oluruz. Çoğu Konya Karaman’dan göç eden, bazısı bir önceki kayınpederim Bülent Bey gibi İstanbul’dan giden insanlar

 

İlk karım Limasol’lü idi ve Rum mezalimini hâlâ hatırlar. İkinci karımla da sık sık gidiyoruz.

 

Gümrükler kalksın ve Yavru Vatan’la Türkiye birleşsin.,

 

***

Bu hafta sonu babalar günü. Sanırım Cânan ve başka dostlar gelecek.

 

Akraba ziyaretlerine gideceğiz, ellerinden öpeceğiz.

 

 

 

***

Kongre web sitemiz aşağıda:

 

http://www.iccapistanbul.org/genel-bilgiler.html

 

Herkese bilim, barış ve evrim dolu günler diliyorum.

 

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya  – 15 Haziran 2017 Perşembe

RUH ÇAĞIRMA

$
0
0

Ruh çağırmanın belirli tek bir yolu yoktur. Ülkemizde yaygın olan yöntem bazı İslami duaları kullanmak olup, başka ülkelerde de yine kendi yöntemlerini uygulayarak sonuç alınmaktadır.

 

Ruh çağırmada sabit bir yöntem olmasa dahi uygulanan ayin, niyetin ciddiyetine karşılık gelmesi nedeniyle iş görür durumda olmaktadır. Yani esas olan bu yöndeki niyeti kesin olarak belirleyerek ruhu gelmeye davet etmektir. Bu durumda bunu bir ritüel eşliğinde yapmak da sonuca olumlu etki eder.

 

Bütün bununla birlikte, okunacak dua yoluyla oluşan manevi gücün asıl nedeni, bizim talebimize yardım etmek isteyen varlıkların desteğidir.

 

Bu durum özellikle bizim istediğimiz anda gitmek istemeyen bir varlığı göndermekte bize yardımcı olur.

 

Esasen kâinat (evren) bizim göremediğimiz sonsuz sayıda varlıkla doludur.

 

Bunların kimilerinin bize göre üstün yetenekleri de vardır. Bu sebeple, çağırmakla gelen varlığın sahiden istediğimiz ruh mu yoksa onun yerine gelen bir başka varlık mı olduğunu bilemeyiz.

 

Kimi kaynaklar gelenin cin olduğunu söylerler (bir ara yasaktı ve üç harfli deniyordu).

 

Hatta gelenin sadece cin olacağını şiddetle savunup, bunun dışında başka hiç bir gerçekliği kabul etmeyen katı bakış açısında olanlar çok fazladır.

 

Tabii ki metafizik konularda her ihtimale olabilirlik payı bırakılmalıdır. Bütün varoluştaki sonsuz varlıklar içinde iyi huylu olanlar yanında, kötü huylu olanlar da vardır ve nasıl ki her bir insanın kimi iyi huyları yanında kimi kötü huyları da varsa, gelecek olan varlıklar da bu örneklemeye uygun şekilde, bir miktar iyi bir miktar kötü huylu olabilir.

 

Kelime anlamı olarak “cin” zaten C ve N harflerinden oluşması sebebiyle Arapçada “örtülü-(setredilmiş) anlamına gelen kelimelerin taşıdığı anlamla paralel değerlendirilmelidir.

 

Mesela cinnet, cinân, cennet, cenân, cenin ve mecnun gibi ve bu haliyle gözden örtülü yani görülemeyen (varlık) anlamına gelip cin yerine çoğu zaman “üç harfliler” olarak da anılmaktadır. Bu şekilde isim verilmesinin sebebi, üzerlerinde çekim yaratmamak ve çağırır duruma düşmemek maksadıyladır.
 

Aynı zamanda biz o an nasıl onunla zamanımızı paylaşıyorsak, aynı şekilde o da bizimle zamanını paylaşıyor ve belki de bizi kandırarak eğlenmeyi, hatta kendisini tatmin etmeyi istiyordur. Bu sebeple sorduğumuz sorularda yanıltıcı birçok cevap alabiliriz.

 

Hatta bizden üstün yönlerini kullanarak, kimsenin bilemeyeceğini düşündüğümüz, kişisel sorularımıza dahi doğru cevaplar vererek bizi çokça şaşırtabilirler.

 

Ruh veya gelen varlık gözle görülemez olduğu için bizi büyük şaşkınlığa sürükleyen bu tür durumlar her ne kadar inanılmaz gibi görünse de gayet olağandır.

Asıl bilmemiz gereken şudur ki, iyi huylu pozitif varlıklar irademize saygı göstererek, sadece çağrımız olduğu zaman gelirler. Yani bizim isteğimiz ve talebimiz olmadıkça gelmezler.

 ektoplazma ile ilgili görsel sonucu

Kötü huylu olumsuz varlıklar ise başkalarının iradesine ve isteğine saygılı değildir. Onlar zaten çoğu kez gelmeye kendiliğinden isteklidirler. 

Bu sebeple biz çağırma işine başladığımız anda zaten bir dolu kötü huylu varlığa da kendiliğinden davetiye çıkarmış oluruz. İşte bu varlıkların sergiledikleri tutum da, "gelen cindir" görüşünü zaman içinde haklı gösterip, çağırılan gerçek ruhun hiç gelmeyeceği inancını yaygınlaştırmıştır.

Tabii gelenin çağırdığımız kişiye ait ruh olmasının düşük ihtimal olduğu gerçeği de apaçık ortadadır. 

Ruh çağırmak için gerekli mâlzemeler ve hazırlıklar:

A’dan Z’ye alfabenin 29 harfi ve 0 ila 9 arası on rakamla birlikte, isteğe bağlı olarak, Q, W, X harfleri ve hatta nokta, virgül, ünlem, soru işareti de eklenerek, her biri ufak bir kâğıt parçasına yazılır.

Kaygan zeminli büyükçe bir masanın üzerine kocaman bir daire oluşturacak şekilde alfabetik sıraya göre dizilir.

Ayrıca “evet” ve “hayır” cevaplarını kolayca alabilmek için, bu kelimeler de birer kâğıt parçasına yazılıp, masanın ortasına aralarında biraz mesafe olacak şekilde konulur.

Bir de kahve fincanına ihtiyaç vardır. Ruh çağırma seansı için, fincanın üzerine parmağını koyması gerekli en az iki kişiye ihtiyaç vardır. Kalabalıkla da olur ve fincana parmağını koyması gereken ideal kişi sayısı üç veya dört denilebilir.

İki yahut beş altı kişi fincana parmağını koyarak da olabilir.

Ruh çağırma seansları için 6. yüzyıldan beri “Ouija tablası” veya tahtası denilen bir alet kullanılmaktadır. Bu ismin Fransızca ve Almanca 'evet' anlamlarına gelen "oui" ve "ja" kelimelerinden birleşiminden oluştuğu söylene gelmekte olup bir diğer rivayete göre bu tahtayı geliştirdiği iddia edilen E. C. Reiche’nin ismi bu tahtada iletişim kurduğu bir varlıktan almış olmasıdır. 'Ouija' kelimesi Kadim Mısır’da da talih anlamına gelmektedir.

Seansın yapılacağı mekânın ve celseye katılacakların temiz ve ciddi olmaları, ruhun gelme ihtimalini artırması yanında, gelecek varlığın iyi huylu olmasına da etki eder. 

Yaşarken inançlı ve çok iyi huylu bir insanın ruhu olumsuzluklarla dolu bir ortamdaki çağrıya karşılık vermekte doğal olarak çok da istekli olmaz. Ruh çağırma seansında "abdestli olun", "ciddi durun, dalga geçmeyin" türü ikazlar aslında bu gerçekliğe karşılık gelen bir tedbir olmaktadır.

Ortamın loş olması bu iş için daha uygundur. Masa başındaki katılımcılardan başka, ortamda çok sayıda seyreden kişi olmasında bir sakınca yoktur. Sakınca sadece bir üst paragrafta belirtilen şartların sağlanmasının zorlaşmasından kaynaklı olarak oluşabilir.

Ön hazırlık olarak, çağırılacak ruhun veya ruhların ve sorulacak ana soruların belirlenmesi bize fayda sağlayacaktır. Bu yönde önceden notlar alınıp, bir program yapılmalıdır.

Ayrıca celseyi idare edecek bir kişiye ihtiyaç vardır. Bu kişinin aklı başında, kendine güvenli ve maneviyatı sağlam biri olması celsenin sağlığı açısından önemlidir.

Hepsinden önemlisi de medyumun yeterince güçlü bir iradeye sahip olmasıdır. Önceden benzer seansları en azından gözlemlemiş olmasında da fayda vardır.

Celseyi idare edecek ve ortamda bedensiz varlıkla iletişim kurmamıza aracılığı başlatacak ve sonlandıracak bu kişiye medyum da diyebiliriz.

Ruh çağırma seansı öncesi, medyum ve diğerleri masanın çevresine otururlar. Diğer kişilere medyumla birlikte parmaklarını fincanın üzerine koymaları için ihtiyaç vardır.

Dileyenler masa başına oturmadan da seyredebilir.

Ruhu Davet Etme Ayini

Seansı idare edecek medyum önce sessizliği sağlar. Sonra “seansı başlatıyorum, lütfen seans boyunca ortama saygılı olalım” diyerek herkesin dikkat etmesi gereken bir ikazla sessizliğin ve ciddiyetin kalıcı olmasını sağlar.

Ayinin nasıl olacağına dair ayrıntılar medyumun ve ortamdakilerin inancına göre değişkenlik gösterebilir. Bu konuda öncelik kullanma hakkı doğal olarak medyumdadır.

 

Fincan hareket etmesi için yeterli süre geçip hareket etmediyse, istek tekrarlanır. Muhtemelen birkaç tekrarda fincan "evet’e” yönelir.

 "Evet" cevabını aldıktan sonra, gelen varlığa sorulur. "Ey ruh, bize ismini yaz". Doğru olarak yazmazsa veya anlaşılmaz şeyler yazarsa, tekrar yazması istenir. Doğru isim alındıktan sonra, sorulacak sorular sorularak devam edilir.

Varlığı Geri Gönderme

Gelen varlık farklı isim yazdığı için veya gelen varlıkla görüşmemizi sonlandırmak için geri göndermek istediğimizde varlığa sorulur.

"Ey varlık (belliyse isim, soy isim), (artık) seni göndermek istiyoruz, gitmeye hazır mısın?" Varlık "evet" cevabını verdiğinde "Ey varlık (belliyse isim, soy isim), seni sevgiyle geri gönderiyoruz." deyip, fincanı açıp içine üflenir. Fincan masaya geri kapatılır.

Eğer varlık “hayır” diyerek gitmeyi reddederse, artık gitmesinin gerektiği yönünde ikna edici bir konuşma ile tekrar kararlı bir şekilde gitmek isteyip istemediği sorulup onayı alınır. Yeniden geri gönderme cümlesi söylenip fincan masaya kapatılır. 

Gitmeyen Ruh veya Varlık Nasıl Gönderilir?

Gitmek istemeyen bir varlıktan ısrarlı ve kararlı bir dille gitmesi istenir. Gitmesinin mecburi olduğu ve gitmek zorunda olduğu belirtilir. Ancak bunları sevgi dolu bir anlatımla ve varlığa sevgi besleyerek yapmak gerekir. Gerçek sevgi dolu yüreğin gücü çok etkilidir.      

"Ey varlık (belliyse isim, soy isim), seni sevgiyle geri gönderiyoruz. Hz. Süleyman Aleyhisselamın ahdi (gücü) üzerine bizden ayrılın." deyip, fincanı açıp içine üflenir.

Fincan masaya geri kapatılır.  Artık gitmiştir.

* * *

Konu bilgi verme amaçlı olarak işlenmiştir ve bilinemeyen pek çok türlü esrarengiz ayinleri ihtiva eden bu tür uygulamaların, buradan okunarak yeni öğrenen kimselerce denenmesini kesinlikle tavsiye etmem.

Bir zamanlar Dr. Bedri Ruhselman, Dr Recep Doksat ve pek çok kişi böyle seanslara katıldık. Pek öyle dua okumazdık ama halka şeklinde bir masanın çevresinde toplanıp “ey ruh, gel” dediğimizde, süjeler (medyumlar) derin hipnotik transa girer ve ektoplazma denen bir nevi elbiseye bürünerek görünür hâle gelirlerdi. Benim epey genç olduğum zamanlar yaptığımız denemelerdi bunlar; daha ziyade gözlemci olarak kalırdım.

Bu fincanlar nedense seansı yönetenin parmağıyla itilerek hareket eder ve gelen varlığı nedense genellikle “cin” olduğu ortaya çıkardı. Hep “acaba fincana kimse dokunmasa, kendiliğinden oynar mı” diye düşünmüştüm.

Birkaç kere denedim, hiçbir şey olmadı. Demek ki doğaüstü bir şey değildi ve mutlaka pozitif bilimle izah edilebilir bir tarafı olmalıydı: Elin itme gücü!

***

Osmaniye’de yaşayan Emrullah isminde bir Alevi delikanlısı vardı ve babam kendisini hipnotize ettiğinde önceki dört hayatını hatırlardı.

Bedeninde de stigmata denen, önceki hayatlarından gelen izler vardı: Bir hayatında yılan sokup ölmüş, öbüründe bir kuyuda boğulmuş, bir diğerinde ise düşüp boynunu kırmış.

O zamanlar çok tanınan bir CHP milletvekiliyle kendisi yüzleştirdik, evladı yaşındaki Emrullah’ın oğlu olduğuna ikna oldu ve ellerini öpüp “sen benim babamsın” dedi.

Ektoplazma ise bu “ruhların büründüğü bir çeşit elbise gibiydi ve onu adeta giyinerek görünür hâle gelirlerdi.

Şimdiki Memiş veya Keto’dan bahsetmiyorum, o dönemdeki medyumlar hiç ücret almadan bu celselere katılırdı.

Peki, bu fenomenler gerçekten de yeniden doğmanın (reenarkarnasyon) veya metempsikoz denen evrimsel açıdan daha alt seviyede bir varlığın bir bedene bürünmesi miydi?

Uzun seneler geçti; artık biliyorum ki, bence bunlar beyindeki limbik sistem, amigdala ve frontal (alın) lobunda olan tezahürlerdi.

Nitekim Adana’ya gelen Prof. Dr. Ian Stevenson’a bu fenomenleri ne olduğunu sorduğumda “bunların %99’u histeri ama %1’i için ‘belki’ diyebilirim demişti.

***

Bir ay öce Sayın Erol Sayan’la telefonda konuştuk, bana Murat’ın (Bardakçı) programına gelirseniz Atatürk’ün ruhuyla temas kurabilirim dedi. İyi de, bu aralar Kadim arkadaşım Murat TV program yapmıyor.

erol sayan ile ilgili görsel sonucu

Daha önce banttan yayında Sibel Can’ı transa sokmuştum; “bu güzel gözlere dayanabilir misiniz” deyince “bizler bunlardan etkilenmeyecek şekilde eğitildik demiştim; epey meslekdaşım da arayıp tebrik etmişti

Bu tip yayınları canlı yayında değil, banttan yapılması etik açıdan daha doğru olacaktır.

Beykent’teki öğrencilerimden de destek gelince, EVRİMSEL PSİKİYATRİ ve PSİKOLOJİ kitabımı yayımlayacağım.

Bütün sorun Oxford Üniversitesinden metin ve yazılar için izin alacak bir yayımcı bulmakta. O da bulunur nasıl olsa…

O da olur nasıl olsa; en az 50 sene daha yaşayacağımıza göre, daha neler yaparız.

Yarın evde çok cici ziyaretçilerimiz olacak.

Bilim ve Ütopya, Bilim ve Gerçek, DüşünBil gruplarına çağrımı tekrarlıyorum.

Evrim konusunda işbirliği yapalım ve bunu sürdürelim.

***

Sevgili Meslekdaşım Dr. Saffet Murat Tura’nın felsefe derslerine de bir türlü gidemedim. Kendisi confict karşılığı çatışkı der ve ben de arada kullanıyorum. Psikanalizi bıraktı, sadece dinamik psikoterapi yapıyor.

saffet murat tura ile ilgili görsel sonucu

Ben Çapa’da intern iken tanışmıştık ve keskin zekâsıyla hemen dikkatimi çekmiş, sonra da iyi arkadaş olmuştuk. Muayenehanesi iyi çalışır ve belli bir sekreteri yoktur; telefona en yakın olan cevap verir.

Mutlaka uğramak istiyorum. Son katıldığımda Vahdet-i Vücuttan bahsederken oradakilerden birisi nedense biraz kızmıştı.

***

Hâlbuki benim dünya görüşüm bu; tek bir dogmam var: Allah inancı, tek yolum var pozitif bilim ve Prof. Dr. Aziz Sancar gibi sigaranın zararlarının sırrını ve DNA’ya yansımasını çözmüş ya, öylesine başarılı olmak.

***

Bilim ve barış dolu günlere…

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya –  17 Haziran 2017 Cumartesi

Bonzai Bağımlılığı

$
0
0

Sevgili Mekâncılar, 

Bonzai, kurutulmuş çeşitli bitkiler parçalanarak kimyasal içerik püskürtülmesiyle elde sentetik kannabinoid grubuna ait uyuşturucu bir maddedir. Tarım ilaçları, floresan tozu, yavşan otu, sanayi kimyasalları gibi birçok madde sentetik kannabinoid ile karıştırılabilmektedir.

“Sentetik esrar”, “Saf THC”, “Jamaikan”, “Spice”, “Spice Gold”, “Jamaika/Gold”, “Spice Silver”, ‘’Genie’’, “Kronic” ve “K2” gibi adlarla bilinmektedir.

Türkiye’de ağırlıklı “Bonzai” veya “Jamaican” isimleriyle satışı yapılmaktadır. Türkiye’de en sık tespit edilen ticari isimleri ise “Bonzai Aromatic Potpourri” ve “Bonzai Bitki Büyüme Regülatörü”dür.

bonzai ile ilgili görsel sonucu

Uyuşturucu piyasasında kullanılan bitki karışımlarının yapılan adli analizlerinde sıklıkla JWH-018, JWH- 073, HU-210 ve CP 47,497 etken maddelerine sahip sentetik kanabinoidler tespit edilmiştir. “JWH-O18(1-naphthalenyl methanone)” bonzai’nin içeriğinde en çok rastlanan aktif maddedir.

 

Bonzai’nin kullanım şekilleri

Bonzai nasıl içilir diye sorduğumuzda genellikle toz veya sıvı hâlinde dünyaya dağıtılmakta ve sıklıkla esrara benzer biçimde sigara şeklinde tüketilmekte olduğu söylenebilir.

Kova yöntemiyle yani inhalasyon biçiminde kullanımı da oldukça yaygındır. Kullanıcılar küçük gruplarla veya yalnız kullanmayı tercih etmektedir.

 

Bonzai’nin etkileri

Etkileri hızlı başlar ve bireysel farklılıklara ve kullanım miktarına göre daha kısa veya uzun sürebilir.

Etkileri bileşenlerinin çok ve değişik olması nedeniyle de farklılık göstermektedir. İçinden fare dışkısı bile çıkabilmektedir.

Madde kullanımı sonrası hızlı tolerans gelişen bu maddenin etkileri arasında susuzluk ve açlık hissi, ağız kuruluğu, çarpıntı hissi, koordinasyon bozukluğu, sersemlik hissi, konfüzyon (kafa karışıklığı), anksiyete, saldırganlık, hafızada bozulma, algıda bozulma, göz bebeklerinde büyüme, görme sorunları, huzursuzluk, kâbus görme, saç dökülmesi, ciltte bozulma, ölüm korkusu ve baş dönmesi olabilmektedir.

Aynı zamanda bazı kişilerde hallüsinasyon, dissosiyasyon (ayrışma), paranoya ve psikotik bozukluklar gibi ciddi sorunlar da oluşabilmektedir.

Özellikle daha önceden psikiyatrik rahatsızlıklar yaşamış kişilerde bonzai kullanımıyla birlikte bu rahatsızlıkların nüks edebilme riski yükselmektedir. Bipolar Bozukluk ve Antisosyal Kişilik Bozukluğu risk faktörleri arasındadır.

 

Bonzai neden kullanılır?

Kişiler kullanım sırasında rahatlamaya eşlik eden şekilde kendilerini enerjik, istekli ve odaklanmış hisseder. Denetimsiz davranışlar ve bağlama uyumsuz bir neşe hâli görülebilir (sıklıkla da ani başlayan kahkahalarla karakterizedir).

Kendini rüyada gibi hissetme (oniroid hâl) söz konusu olabilir. Bazı kişiler hayati sorunlarla başa çıkamadığında kısa bir süre bile olsa sorunlarını unutmak için, bazı kişiler eğlenmek için veya kontrolü bırakabilme ihtiyacıyla bu maddeyi tüketebilir.

Bazen de altta yatan depresyon veya anksiyete bozuklukları gibi psikolojik rahatsızlıklarla başa çıkabilmek için kişilerin bu tip maddelere yöneldiği görülmektedir. 

Bonzai neden bu kadar popüler?

Sentetik kannabinoidler ilk olarak 1990’larda tıbbi amaçlı kullanım için laboratuar ortamında üretilmişlerdir; dolayısıyla yasal bir zeminde piyasaya sürülmelerinin yarattığı açıktan faydalanılmıştır. Türkiye’de ancak 2011 yılında yasadışı maddeler listesine sokulmuştur. Özellikle bu tarihe kadar:

Esrara göre daha şiddetli bir etkisinin olması,

Doğal bir uyuşturucuymuş gibi piyasaya sürülmesi,. 

Piyasaya sürüldüğü bazı dönemlerde esrarın piyasadan çekilerek kullanıcının Bonzai’ye mecbur bırakılması,

Kolay ulaşılabilir olması (örn: internetten satışının yapılması),

Ucuz maliyetli oluşu ve kolay üretilebilir oluşu (çoğunlukla sağlıklı olmayan şartlarda)

Değişen içeriğiyle kullanıcılara farklı kafalar yaşatması,

Nispeten uygun fiyatta satışa sunulması gibi nedenlerle hızlı biçimde yaygınlaşmıştır.

Ayrıca; geçmişte madde kullanımına bağlı denetimli serbestlik durumu olan kişilerin tahlillerde henüz saptanamaması nedeniyle de düzenli idrar testlerinde avantaj sağlamak için bu maddeye yöneldiği düşünülmektedir.

 

Mitler ve Gerçekler:

Mit: Esrardan üretilir.

Gerçek: Esrarın etken maddesi olan THC ile kimyasal olarak benzer bir yapısal özellik göstermesi kuru otlara emdirilebilmesini sağlar. Bu şekilde esrar gibi sarılarak veya bong ile tüketilebilir. Ancak kullanım açısından gösterdiği benzerlik aldatıcıdır, esrardan üretilmez, içeriğinde sentetik maddeler bulunur.

Mit: Saf THC’dir. Yanlış!

Gerçek: Esrar maddesinin içinde yer alan THC en çok bilinen doğal kannabinoiddir. Bonzainin içinde THC bulunmamaktadır. “Bitkisel tütsü” olarak piyasaya sürülmüş olsa da sentetik/kimyasaldır. Görüntüsünün ot biçiminde olması ve sıklıkla ot gibi tüketilmesi özellikle hedef kitle olan esrar kullanıcılarını tavlamaya yöneliktir.

Mit: Ottur, bunun da zararı yoktur. Kesinlikle yanlıştır.

Son zamanlarda internetten bile satılmaya başlanmıştır.

Gerçek: Bonzai başlangıçta yüksek dozda esrar (kannaboid) kullanımına benzer etkiler göstermesine rağmen bedende yol açtığı zararlar esrara göre çok daha tehlikelidir. Çok hızlı bir biçimde tolerans yükselir, bu sebeple bağımlılık yaratan etkisi güçlüdür.

 

Bonzai’nin yoksunluk belirtileri

Madde kullanımının kesilmesine bağlı yoksunluk belirtileri arasında çökkün duyguduruma eşlik eden huzursuzluk, bulantı, kusma, karın ağrısı, uyuşukluk, çarpıntı, sinirlilik, uykusuzluk, iştahsızlık, göz kızarıklığı, baş ağrısı, kas ağrıları, titreme ve ishal görülebilmektedir.

 

Bonzai’nin yol açtığı bedensel sorunlar

Kişiler bazen göğüs ağrısıyla acile başvurabilmektedir. Sıklıkla kalbin hızlı atmasıve hipertansiyon tespit edilmekle birlikte, bonzai karışımının içerisindeki maddelerin cinsine, kullanım miktarına ve bireysel değişkenlere bağlı olarak ateş yükselmesi, sık nefes alma, terleme, elektrolit dengesizlikleri, miyokard enfarktüsü, bradikardi, epileptik nöbet, akut böbrek yetmezliği, akut görme kaybı, solunum depresyonu, bilinç kapanması, pankreatit, Wernicke Sendromu, karaciğer ve böbrek işlevlerinde bozulmalar görülebilmektedir.

 

Maddeye bağlı zehirlenmelerde kardiyak aritmi, inme ve koma ortaya çıkabilmektedir. Zehirlenmelerin çoğunda klinik etki süresi sekiz saatten kısa olmasına rağmen bazı kişilerde yirmi dört saatten daha uzun sürebileceği bildirilmiştir.

Kan basıncındaki ani-hızlı yükseliş ile kalp hızındaki artış nedeniyle ölümcül olabilmektedir. İçeriğindeki maddelerin değişkenliği sebebiyle de kullanıcıların bedenlerinin kaldırabileceği dozun üzerine çıktığı durumlarda ölüm riski artış göstermektedir.

 

Bonzai kullanımı kalıcı hasar bırakır mı?

İçeriğindeki bileşenlerin değişkenlik göstermesi sebebiyle bedende yarattığı kalıcı etkiler tam olarak bilinmemektedir.

 

Ancak bedenden atılma süresinin uzun olduğu bilinmektedir.

 

Bonzai bağımlılığının tedavisi

Bonzai kısa sürede şiddetli biçimde bağımlılık yaratan bir maddedir. Kişilerde bırakma sonrası yoğun fiziksel semptomlar (yoksunluk sendromu) ve tekrar kullanmaya dönük güçlü bir istek (aş yerme) görülmektedir. İçeriğinde bulunan maddeler değişebildiğinden dolayı yol açtığı sağlık sorunlarına müdahalede bulunmak ve oluşabilecek sağlık sorunlarına dönük tedbir almak tedavinin ilk aşamasıdır.

Psikiyatr gözetiminde ayaktan veya yatarak detoksifikasyon tedavisine geçilir.

Detoksifikasyon (maddeden arındırma) süreci tamamlanan hasta devam eden ilaç tedavisine paralel biçimde psikoterapiye yönlendirilebilir.

Psikoterapide ilk aşama kişinin tekrar kullanımının önüne geçebilecek düşünsel, duygusal ve davranışsal müdahalelerin yapılmasıdır.

Kişinin kullanım geçmişi, aile öyküsü, hayatî zorlukları ve altta yatan diğer psikiyatrik sorunlarına dönük bir tedavi planı geliştirilerek çok boyutlu olarak destek sağlanır.

İlerleyen aşamalarda travma tedavisi uygulanabilir ve kişinin güçlü yanlarını açığa çıkarabileceği hayatî bir planlamanın temelleri atılabilir.

Psikoterapiye paralel olarak kişinin yakınlarına destek sağlanması iyileşmenin sürdürülebilmesi açısından faydalıdır.

Naltroksen içeren mikropellet Kapsüller cilt altına ufak bir operasyonla yerleştirilir, sedatif hipnotikler ve duygudurum dengeleyicileri de tedavide işe yarar.

Eşlik eden diğer psikiyatrik hastalıklara göre nöroleptikler ve diğer ilaçlar da eklenir.

Taksim’de bir SAT Komandosunu öldüren de bu maddeye bağımlıydı.

Uyuşturucu ve uyarıcılar en büyük baş belâlarıdır, uzak durmaya bakın.

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya - 21 Haziran 2017

FREGOLI ve CAPGRAS SENDROMLARI

$
0
0

 Fregoli Sendromu

 fregoli ile ilgili görsel sonucu

Sevgili Mekâncılar,

Fregoli Sendromu hastanın çevresindeki kişilerin görünüşlerini

değiştirdiğine, farklı kişilerin görünümünü aldığına dair hezeyanları

olduğu bir sendromdur.

Fregoli Sendromu’na sahip olan kişiler tanıdıkları insanların sokaktaki insanların kılığına büründüklerine inanırlar. Bu hastalar genellikle hayatlarındaki bir kişiye kafayı takarlar ve o kişiyi her yerde görürler (görme hallüsinasyonu).

En küçük bir benzerlik olmasa dahi herhangi bir yerdeki herhangi bir insanı o kişi sanabilirler (hezeyan).

***

Hastalık dilimize Bin bir Surat Sendromu adıyla geçmiştir.

Çok nadir görülen nörolojik bir rahatsızlık olan Fregoli hezeyanı, bir başka deyişle bir kişinin yüzünü dışarıdaki herkesin yüzünde görmek, hatta herkesin birbirinin kopyası olduğunu sanmaktır.

Mesela bu hezeyana tutulmuş olan bir kişi, kendisi hâriç herkesin aynı kişi olduğunu sanırken, herkesin kötü kişilerce ele geçirildiğini de düşünmektedir.

Bu hastalığa sahip olan kimseler, çevresinde kılık değiştirmiş kişilerce taciz edildiğini paranoya hâline getirmiştir.

Bazen kapıdaki komşu, bazen televizyondaki spiker, bazen de en yakın arkadaş kişiye zarar verecek düşman veya çok sevdiği annesi olabilmektedir.

 

Yani birey, farklı insanların kimliklerine bürünerek kendisini taciz eden bir kişinin varlığına inanmaktadır. Sendrom ilk kez 1927 yılında, genç bir kadının tiyatroda izlediği aktörün kendisini takip ettiğini iddia etmesiyle ortaya çıkmıştır.

Araştırmalar sonucu tıp tarihine yeni bir hastalık eklenirken, bu hastalığa adını veren ise İtalyan sahne yıldızı Leopoldo Fregoli olmuştur.

 ***

Sahnede sürekli kılık değiştirip onlarca yüze bürünen Leopoldo Fregoli, Guinnes Rekorlar Kitabı’nda en hızlı ve en yaratıcı sanatçı olurken, oyunlarını da genelde tek başına oynamıştır.

 ***

Sözü geçen 27 yaşındaki kadın ise, Leopoldo Fregoli’yi seyrettikte sonra her yerde onu gördüğünü ve kendisini takip ettiğini söylemiş ve sonrasında Fregoli Sendromu teşhisi ilk kez 1927 yılında bu kadına konmuştur.

***

Normal şartlar altında tanıştığımız veya gördüğümüz herkesle ilgili kafamızda bir görüntü, yargı, ipucu oluşur.

 ***

Fregoli Hezeyanı yaşayanlar ise bunları hatırlarken beyindeki limbiko-kortikal sistem olarak bilinen duyguları ve içgüdüleri kontrol eden bölgeyle kuvvetli bir bağ kurmaktadır.

 ***

Bir aşinalık yahut yakınlık duyduğumuz kişilerle iletişim hâlindeyken bu limbiko-kortikal sistem vücutta bazı değişiklikler yaratır. Bu da frontal bölgeyi (alın lobu) uyarır.

 ***

İrade denen şey de bu bölgenin işlevidir zaten.

 ***

Sendromdan mustarip olan kişilerde beynin insan yüzlerini hatırlatan bölgeleriyle temporo-limbik sistem aşırı derecede bağlı duruma geçer. Bunun sonucunda da, bu sistemin vücutta gerçekleştirdiği değişiklikler, gördükleri herkese karşı meydana gelmeye başlar. Bu sebeple bir yanılsamaya (illüzyon) sebep olan beyin herkesi aynı kişi sanmakta ve “böyle hissediyorsam, bu odur” idrakine yol açmakta ve hezeyan ortaya çıkmaktadır.

Capgras Sendromu’yla da benzerliği olan Fregoli Hezeyanı, Capgras Sondromu’na göre daha seyrek görülmektedir.

Capgras Sendromu veya Bozukluğu, 1923 yılında ilk kez Fransız psikiyatr olan Joseph Capgras tarafından tanımlanmış ve ismini de buradan almıştır.

Daha geniş açıdan pek çok kere ele alınmış ve beyinsel bir rahatsızlıktan kaynaklanmadığı, bilinçdışının etkisi olduğu gibi tartışmalar ve teoriler savunulmuştur.

Fregoli Sendromu olan insanlar gördükleri insanların tamamının aslında aynı insan olduğunu düşünür.

Hasta, bu insanın farklı kılıklarda kendisini takip ettiğini, çevresinde dolaştığını ve takip altında olduğunu hisseder.

Bundan büyük rahatsızlık duyar ve rahat hareket edemez.

Sürekli olarak bir tedirginlik ve gerginlik hâli içerisinde bulunur.

Kendisi dışında herkesin gerçek değil de, kopya olduğu hezeyanını taşır. Ona göre, bulunduğu çevredeki insanlar zaman zaman kötü niyetli bazı kişi veya kişiler tarafından canlandırılan kopyaları ile değiştirilmektedir. 

İşte Fregoli Sendromu hayatı zehir eden, hastaları yaşamaktan nefret ettiren, her anı korku ve tedirginlikle geçirmelerine sebep olan, psikiyatrik hastalıkların en sıkıntı olan bir hastalık yahut bozukluktur…

Bazen demansta (Alzheimer) ilk belirti olarak karşımıza çıkar.

***

Tedavide klasik veya yeni nesil antipsikotikler ve Bilişsel Davranışçı Psikoterapi faydalı olur. Ben genellikle pimozid (Nörofren) veya Leponex (klozapin) gibi güçlü antipsikotikleri ve yüksek potensli benzodiyazepinleri tercih ediyorum.

Bu hastaların periyodik beyaz küre sayımı yaptırmaları gerekir.

***

Lorazepam (Ativan), alprazolam (Xanax veya Tafil) bağımlılık riski yüksek olan benzodiyazepinlerdir ama gerekirse yazarız.

Başka psikiyatrik hastalıkları ve bozuklukları paylaşmak üzere…

***

Barış, sevgi ve saygı ile kalın.

Bu arada Ramazan’da oruç tutuyorum diye bahane edip saldırganca davranışlarda bulunmak da akıllıca bir şey değil.

***

Cennet cennet dedikleri

Birkaç köşkle birkaç hûri

İsteyene ver sen onu

Bana seni gerek seni

                         Yûnus Emre

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya - 22 Haziran 2017

MEHMET TUNA VEFAT ETTİ

$
0
0

Aziz Dostum,

Sezen Aksu’nun koltuklarında uyuduğu, Fikret Şeneş’in Ajda’ya

şarkılar yazdığı Sosyal Hayat Üniversitesi kapandı...

 

Bizi hastane odasında görünce bir şen kahkaha patlatıyor ki koğuş

çınlıyor: “Ayol bu eşsiz güzelliğiyle... Güzellikte birinci haliyle! Bir

de poz mu verecekmiş gazetelere?”

 

Ünlü işletmeci Mehmet Tuna hayatını kaybetti

 

Geçmiş olsun demeye geldiği... Üstünde hasta önlüğü, burnunda

Oksijen hortumu takılı Mehmet Tuna’nın... Kımıl kımıl, durduğu

yerde duramayan, neresinden baksanız eğlenceli tabii…

 

Belli ki Sezen Aksu’nun keyfini asıl yerine getiren, yarım asırlık

arkadaşını, geçirdiği kalp rahatsızlığına rağmen, bu kadar kanlı/canlı,

bildiği/tanıdığı gibi hayat dolu görmek...

 

Eh, Sezen Aksu bu. Bugüne kadar neye ‘eyvallah’ dedi de yetti,

yetindi ki?

 

İzmir kızı, çırasını yakar adamın: “Hiç susmayan bir hasta.

N’apacağız bunu ya? Koca karı gibi çenesine vurmuş. Baksana

oturduğu yerden de hâlâ her şeye karışıyor.”

 

MEHMET TUNA: Senden öğrendik her şeye karışmayı!

 

SEZEN AKSU: Oğlum Allah idrak vermiş. Hastanedesin. Sence

neden mesela? Burnunda Oksijen takılı bir insanın soluğunu daha

dikkatli kullanması gerekmez mi? Hiç durmadan konuşuyorsun sen

Mehmet!

 

MEHMET TUNA: Öyle öyle açılıyorum işte...

 

SEZEN AKSU: Ben bunu döverim bu hastanede. Koli bandıyla

ağzını bantlayalım şunun kız. Oğlum adamın sinirini oynatma.

Oksijen alıyorsun Mehmet, onun için söylüyorum. Neyse hadi ben

kaçıyorum, sen röportajına bak.

 

MEHMET TUNA: Eh hadi güle güle. Neyle, tekneyle mi geçeceksin

karşıya? 

 

SEZEN AKSU: Yoo, arabayla.

 

MEHMET TUNA: Ne var şimdi sende? 

 

SEZEN AKSU: Bilmiyorum ki adı neydi. Ben arabalardan bir tek

‘Vosvos’u tanıyabiliyorum. Benimkinin rengi siyah ya, sırada

hangisini benzetirsem ona biniyorum.

 

MEHMET TUNA: Nasıl yani?

 

SEZEN AKSU: Hayır, binmesi sıkıntı değil. “Sezen Hanım, bu

sizinki değil” diyorlar; iniyorsun ya sonra. O çok koyuyor insana!

Bak o ayaklarını da sarkıtma, şişiyor. Hadi öptüm, muck muck! (Bir

şen kahkaha daha, şifa niyetine gelsin bütün koğuşa...)

 

Sezen Hanım’la hukukunuz ne zamana dayanıyor?

 

- Ohoo o. 1973’lerden beri.

 

Hiç beraber çalıştınız mı? Şurada, şunu açmıştık da orada sahne

aldı, falan...

 

Bir tek düğünümde Şamdan’da şarkı söyledi. Ha bir de 30’uncu

yıl dönümümüzde jest yaptı, sahne aldı. Kardeştir o bana. Biz

Onno’yla çok kardeştik, ondan hatıra...

 

Evlenmeden evvel, bütün flörtlerimi Sezen’e görücüye çıkartırım.

Patavatsız çünkü. Sonra suratına bir laf eder, kıza rezil eder adamı.

 

Şehnaz’la sevişiyorlar Allah’tan. İkisi de cüce olduğu için...

 

Belli ki sizi çok seviyor. Şamdan tahliye edilince size yalısını teklif

etti. Böyle bir vefasına ben de şahidim, Ece Aksoy’da.

 

Yahu, Sezen’in bana bir teklifi falan olmadı. “Ben her zaman

yanındayım. Önce sağlık, gerisi kolay” mesajı verdi. “Şamdan’da

kapanış bile yapamadın, istiyorsan gel, evimde parti yap. Yeniden aç,

çıkayım, şarkı söyleyeyim” dedi. “Evimi sana vereyim, lokanta yap”

demedi ki. Evirip çeviriyorlar. Hadi o dese bile, kadının oturduğu evi

restoran mı yapacağız?

 

"Gece çıkmak demek, Şamdan'a gelmek demekti." - Fatoş-

 

Nasıl bir döneminde kapandı Şamdan? En güzel dönemi

hangisiydi sizce?

 

Fikret Şeneş, “Her yaşın bir güzelliği var” diyor ya... Her dönemin,

her sezonun bir güzelliği var kendine göre. Yıllar evvel, Tiffany’de

DJ’lik yapıyorum. Saat erken, kendi kendime klasik müzik

dinliyorum. Abdi (İpekçi) Bey geldi. “Aman değiştirme müziği, çok

güzel” dedi... Bir kişi, iki kişi derken 30-35 kişi oldu, her gelen

memnun. Klasik müzikle kapadım o geceyi. Herkes mutlu, huşu

içinde… Demek güzel de çalmışım ama kaç kişiye nasip olur ki gece

kulübünü klasik müzikle kapatmak? Yani bırak sezonları, her gecenin

kendine göre bir güzelliği, özelliği var bence.

 

Şamdan için ‘Özal zenginlerinin mabedi’ denir ya onun için

soruyorum.

 

Tabii ki herkese özen gösteriyoruz ama bizde hiçbir zaman zengin

önceliği olmadı. Bizde müdavim önceliği vardır. Ben parayla masa,

sandalye, stant satmam, satmadım. Onu yaparsan dükkânı korsanlara

parsellemiş oluyorsun. Dükkânımı ele geçirtmem. Parasını vermiştir,

konuşamazsın o zaman. 

Kredi kartlarının olmadığı yıllar... Gece sonunda çuval çuval

para çıkarmış.  Öyle mi hakikaten?

 

Niye çuvalla para çıksın, kasamız vardı, koyardık kasaya. Çok para

kazandık, değeri küçük küçük, yığınla para... Saymakta zorlandığımız

günler de oldu ama içeri giren sayısı en fazla 350. Çarp 200’le: 70 bin.

 

10 sene önce "Şamdan kirasını ödeyemediği için kapanacak"

dense, kimse inanmazdı. Değişen Şamdan mı, Türkiye mi? Hepsini,

hep beraber göreceğiz.

 

LORD GİBİ GEZEN ADAMLARDI

 

Fotoğraflara falan bakıyorum da... Eskiden daha mı bir şıkmış

cemiyet hayatı? Daha mı zarifmiş eski zamanlar?

 

Millet Meclisi’nin fotoğraflarına bak. Atatürk’ün meclisine, Adnan

Menderes’in meclisine, hatta Demirel’in meclisine... Bir de şimdiye

bak. Politika olarak değil, şıklık bakımından söylüyorum. Tabii ki

daha şıktı ya da şöyle söyleyeyim, daha özenliydi insanlar. Bugünkü

Faruk Süren gibi. Ercan Arıklı, Haldun Simavi, Ercüment Karacan...

Lord gibi gezen adamlardı bunlar. Şimdi rahatlık var. Ben de öyleyim.

Sakalı kesmediğim bile oluyor. Hatta çok şık olunca sırıtıyorsun.

Obama Türkiye’ye geldi, canı kurbağa bacağı yemek istemiş, bir tek

sizin yapabildiğiniz ortaya çıkmış. Müthiş bir birikim... Meslekte

nasıl piştiniz ki Harekât’a loğusa, ambargolara gebe bir Türkiye’de

Şamdan gibi bir fark yaratabildiniz?

 

İşe DJ yardımcı olarak başladım.  Sait Halim Paşa Yalısı’nda,

1971’de. Tesisattan, bilet kesmeye her işe koşturdum.

Tarzınız neydi?

 

Benim tarzım yoktur. Kendim bile moduma göre müzik dinlerim.

Muazzez Abacı üstüne Pink Floyd, üstüne Sezen, üstüne The

Beatles... Bunlar da birbirine alternatif değildir. Sadece hepsinin yeri,

zamanı vardır.

Siz kendi yerinizde eğlenir miydiniz yoksa orayı işyeriniz olarak

mı görürdünüz?

 

Çalışmakla eğlence iç içe olmalı ki doğurganlık olsun. Kendi zevk

almadığım hiçbir şeyi sunmam. Beğenmediğim köfteyi vermem,

beğenmediğim müziği çalmam. Eğlendirmekten çok zevk alıyorum.

Uykumu bile etkiliyor, güzel uyuyorum. İnan bana, bazı anlar oldu ki

“Keşke şu anda herkes dans etse de kimseden hesap almasam” dedim

kendi kendime. Çünkü o an çöküntüdür, yıkımdır bana.

 

HERKES PARASININ ÜSTÜNE KAPAKLANDI

Şamdan için sıkıntı ne zaman başladı? İlk ne zaman fark ettiniz...

Yani işlerin eskisi gibi gitmediğini?

 

Geçen seneden beri biz de bütün Türkiye’deki sıkıntıyı yaşıyoruz.

Hafta arası bitti. Hafta sonu da ancak hafta arası kadar iş yapmaya

başladık. Zaten kim iş yaptı ki? Kimse! Yüzde 90’ı ekonomik…

Herkes paranın üzerine kapaklandı.

 

40 yıllık mekân. Siz ne 24 Ocak’lar, ne 5 Nisan’lar atlattınız.

Acaba ekonomiden başka nedenler de olabilir mi?

 

Çıkmıyor millet. Benzin pahalı, araba pahalı, taksi pahalı…

Türkiye’nin hâlini seyahat acentelerinin ilanlarından anlayabilirsiniz.

 

Atla yurt dışına tatile git. Yunan adalarına gittik, iki kişi yüksek

sezonda 40 Euro. Kahvaltı dâhil. Evde otursan daha çok para

harcarsın!

 

Maşallah, doktorlar da gelip gidip iyiye gittiğinizi söylüyor. Şimdi

bundan sonra ne var kafanızda Şamdan’la alâkalı?

 

Normalde Haziran’da çıkmamız gerekiyordu, tongaya düştük. Kadın

(Seda Sayan) bizi istemiyor. Yeni ufuklara açılacağız. Kendi adıma

yüzde 100 umutluyum. Yaparım. Ama macera yaşımızı geçtik. İki ev

bakıyorum; son kalan üç kuruş alacağımızı, kredibilitemi de ziyan

edemem.

 

Türkiye nereye, biz oraya… Önce bir Türkiye’yi koklayacağız. İyiye

gidiyor muyuz dersen, ben çok iyi görmüyorum. Dükkânımı altı sene

evvel Seda Sayan’dan kiraladığım zaman dolar 1380’di. 

4 bini geçerse nasıl umutlu olurum? Bakacağız, göreceğiz.

 

Biz basınla ‘Şamdan’ olduk. Bu insanlar bize nasıl yenileceğini, nasıl

içileceğini, adabı, edebi öğretti. Bir numaralı hocam Abdi İpekçi’dir. 

 

Ahmet (Çapa) Abi’yle Metin Fadıllıoğlu anlaşmazlığa düştüler,

dağıldık. Bir sürü yerimiz vardı, Etiler Şamdan bende kaldı. Beraber

olup dünyayı oynatacağımıza, rakip olup birbirimizden müşteri

çalmaya başladık.

 

Bir akşam “Seni Fahrettin Aslan arıyor” dediler. Yazlık Maksim’deki

Papagayo’ya transfer etmek istedi. Önüme bir tomar para koydu.

Parayı aldım, dokunmadan bankaya yatırdım, çalışmaya başladım. İşe

çok karışırdı. Personele, fiyatlara falan...

 

“Ben bu şekilde çalışamam” dedim. “Benle kimse böyle konuşamaz”

dedi. Ama bu hâlim hoşuna da giderdi. “Oğullarım niye senin gibi

değil” derdi.

 

Ondan kazandığım o parayla Etiler Şamdan’a ortak oldum.

 

Güler Sabancı geldi bir gün... “Keşke Sabancı Korusu’nda bir şey

açsanız. Ben Sakıp Amcam’a bir sorayım bunu” dedi.

 

İki gün sonra çağırdılar, gittik. Sakıp Bey, ‘trrrrrop’ diye 10 dakikada

sistemi çözdü, hâllettik, anlaşmayı yaptık.

 

Böyle insanlarla konuşurken çok dikkatli olmak zorundasın. Hata

yapamazsın. Sana hata yaptırmaya çalışırlar. Sevmezlerse yaptırırlar

zaten. Sen de farkında olmadan yersin, yakalarlar. Çok şeyler

öğrendik duayenlerimizden.

 

Metin Akpınar’la yine sabahladık bir gece. Şamdan’ın karşısında da

Erdal Mobilya var... Dükkânın önüne, çimenlerin üstüne ferforje

masa-iskemle koymuşlar. Kahvaltı edeceğiz. Çay may hazırlattım

hepsini, dedim ki “Ağabey hava da güzel, gel karşıya geçelim, açık

havada kahvaltı edelim.” Sabah yedi-sekiz... Okul servisleri başladı.

Trafik sıkıştı!

 

Yanımda Metin Akpınar var ya... Kimseye anlam da veremiyor. Film

çeviriyoruz zannetmişler...

Sevgili Mehmet Tuna, adam gibi adamdın. Telefonunu silemeyeceğim aziz dostum.

Düğünümüzü mekânında yapmıştık ve çok güzel olmuştu.

İyi ki tanımışım.

Adam gibi adamdın kardeşim!

Allah rahmet eylesin...

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya - 22 Haziran 2017

TANJU OKAN

$
0
0

Sevgili Mekâncılar,

 

Çok yetenekli bir merhum sanatçıdan bahsetmek isterim

 

Türk ses sanatçısı, müzisyen, sinema oyuncusuydu.

 

Melankolik tarzı ve güçlü sesiyle, Türk pop müziğinin köşe taşlarından biri hâline gelmiş olan sanatçı, her biri gözde olan, onun üzerinde albüme imza atmıştır.

Tanju Okan, 27 Ağustos 1938’de İzmir’in Tire ilçesinde dünyaya geldi. Babası Mehmet İlhan Okanlı, annesi Bedia Sarıalp Hanım’dır.

 

Müzik öğretmeni olan babası Urla’da annesi ile evlendikten sonra tayin olduğu Tire'de Tanju Okan doğmuştur.

 

İlk müzik eğitimini çok iyi piyano ve keman çalan babasından almıştı.

 

Müzik dolu mutlu aile tablosu annesi ile babasının boşanmasıyla dağıldı.

 

İlkokula Manisa Gazi İlkokulu’na başladı. Manisa ortaokulundan sonra Balıkesir lisesinde okudu.

 

Balıkesir Lisesi’nde arkadaşlarıyla Paris'in efsanevî kabaresi “Moulin Rouge’dan alan bir orkestra kurdu.

 

Lise ikinci sınıfta müziği okula tercih ederek öğrenim hayatını yarım bırakıp Manisa’ya döndü ve ismini Manisa'nın antik çağdaki adından alan “Magnesia Orkestrasını” kurdu.

Manolya çay bahçesi ve bunun gibi mekânlarda mızıka çalıp şarkı söyledi.

 

1958 yılında askere gitti. Askerliğini Ankara Orduevinde vestiyer görevlisi olarak yaptı.

Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli caz müzisyenlerinden biri olan ve o sıralarda askerliğini Ankara Orduevi Orkestrası'nda müzisyen olarak yapan Selçuk Sun, vestiyerde kendi kendine şarkılar söyleyen Tanju’nun sesinden ve yorumundan çok etkilenmiştir ve solist olarak yetiştirmek üzere Orkestrasına davet etti.

Pişme döneminden sonra Ankara Orduevi Orkestrası’nın solisti olan Tanju, “Guarde Che Luna”, “Resta Cu’Mme","Whispering" Mack The Knife" , "I Want to Be Happy", " I Only Have Eyes For You" gibi günün popüler melodilerini Orduevi'nin 4. katındaki salonda kendine has yorumuyla seslendirir ve hatırı sayılır bir dinleyici kitlesi oluşturur.

Şöhreti kısa zamanda Orduevi sınırlarını aşıp bütün Ankara'ya yayılır ve küçük çapta şöhret olan Okan ile ilgili ilk Yazı Durul Gence, Erol Pekcan gibi önemli caz müzisyenlerini de kadrosunda barındıran Melodi Dergisi'nin 21 Nisan 1960 tarihli ilk sayısında yayınlanır.

2 Temmuz 1960’da Ankara Büyük Sinema'da Melodi Dergisi'nin düzenlediği konsere Orduevi Orkestra'sının solisti olarak katılan genç şantör Tanju Okan, Erol Pekcan Triosu, Erol Enginer ve Arkadaşları, Deniz Harp Okulu Vokal Grup ve Orkestrası’anın yanı sıra iki de yabancı orkestrayla, Pampanini Orkestrası ve Happy Boys'la, aynı sahneyi paylaşarak önemli bir tecrübe edinir.

Konserde “Guarde Che Luna”, “Resta Cu’Mme” ve potpuri hâlinde “Whispering”, “Mack The Knife", "I Want to Be Happy", "I Only Have Eyes For You”, "Charleston” adlı melodileri sunan Okan seyircilerden büyük alkış alır.

Askerliğinin son üç ayında Ankara Orduevi Orkestra'sının yanı sıra Orhan Sezener ile Göl Gazinosu ve Radyo'da çalışan Okan, 1960'da askerliğini bitirir bitirmez Sezener ile 50 TL yevmiye karşılığında profesyonel olarak çalışmaya başlar.

 

Selçuk Sun’dan sonra bir diğer dev isimle, Türkiye’nin en önemli caz müzisyenlerinden Sezener'le çalışmak Okan’ın müzikal gelişimine büyük katkı sağlar.

1961'e Ankara'nın en popüler şarkıcılarından biri olarak giren Tanju Okan’ın şöhreti İstanbul’a ulaşır.

İstanbul'da yayınlanan, yazı kurulunda Fecri Ebcioğlu, Sezen Cumhur Önal gibi önemli isimlerinde yer aldığı Popüler Melodi Dergisi 29 Kasım 1962 tarihli sayısında Manha de Carnaval, Elâ Gözlerin, Till ve Angustia şarkılarıyla Ankaralıların gönlünü fetheden Tanju Okan’ı okuyucularına tanıtır.

Müziğe olan tutkusu nedeniyle İtalya’ya giderek şan eğitimi alır.

1961’de Türkiye'ye döndükten sonra, Ankara’ya yerleşir ve müzikle profesyonel anlamda ilgilenmeye başlar.

Bir sonraki yıl, İstanbul’a giderek Müfit Kiper Orkestrası’nda solistlik yapmaya başlar.

Bu orkestrayla birlikte, yurtdışında birçok konsere katılır ve müzik çevrelerine adını duyurur.

Sanatçıyı kitlelerle tanıştıran en önemli olaylardan biri, bu dönemde gerçekleşti.1964 yılında, dönemin büyük sanatçılarından Erol Büyükburç (merhum Adanalı’ydı, kızını kaybettikten sonra bir daha toparlanamamış ve parapsikolojik uğraşlara kendini vermişti. Tanıştığımızda kendi anlatmıştı)…

Tanju Okan’ın ciddi çıkışlarından biri Tülay German eşliğindeki Millî Orkestra’yla, Türkiye’yi Balkan Müzik Festivali’nde temsil etmesi olur.

Festivalin hemen arkasından 1964’de, sanatçının “İbibikler Öter Ötmez Ordayım” adını taşıyan ilk 45’lik plağı, Sahibinin Sesi adlı müzik şirketinden piyasaya çıkar.

1967 yılının Mayıs ayında, manken, model Nur Erbay’la hayatını birleştiren sanatçının, 8 ay gibi kısa bir zaman süren evliliğinden Tansu adını verdikleri bir oğlu olur.

İkinci izdivacı 1976 yılında Zerrin Erdoğan ile yapar ve bu evliliği de on dört ay sürdükten sonra sona erer.

Tanju Okan, 60’alı yıllarda, Millî Orkestra eşliğinde, yeni düzenlemelerle modernize edilerek farklı bir form kazandırılmış türküler seslendirir.

İlk 45’liklerinde, özellikle “Kundurama Kum Doldu” isimli plağında, bu formda kaydedilen türkülere yer verir.

İngilizce sözlü bir yabancı şarkı olan “Strangers In The Night”'ı Fikret Şeneş’in Türkçe sözleriyle seslendiren Tanju Okan, Türk pop müzik tarihinde “cover version” dönemini ilk başlatan müzisyen olur.

Şarkıyla aynı adı taşıyan albüm, büyük ilgi görür.

 

İlk plağında “İbibikler Öter Ötmez” adlı türküyü seslendirdi.

1968'de “Haydar Haydar”, 1969'da “Benim de Canım Var” dikkati çeken 45’lik plaklarıydı.

1970’te en büyük gözdesi “Hasret” geldi.

1971'de “Bir Falcı Vardı” ve “Darla Dırlada “, 1972’de “Öyle Sarhoş Olsam ki”, 1973'te “Koy Koy Koy” ile takdir topladı.

O dönem çok içmeye başlamıştı ve sarılık belirtileri ortaya çıktı.

Nilüfer ve Modern Folk Üçlüsü ile seslendirdiği “Arkadaş Dur Bekle” çok sevildi (1973). Harikulâde yorumladığı unutulmaya şarkılardan biri de “Kadınım” oldu (1974).

“Benim Halkım” ve “Şerefe” 1975’te, “Kemancı” 1977'de, “Çocukluğum” 1978’de sevilen şarkıları oldu.

Tanju Okan’ı kitlelerle tanıştıran ve zirveye oturtan, Ş. Akannaç ve Nino Varon imzalı “Hasret” adlı şarkı oldu.

1970 yılında Ergin Bener ve Hümeyra’nın kurduğu, Yonca Plak'tan çıkan albümün gözde parçası olan bu şarkı, Georges Moustaki tarafından seslendirilmiş “Le Meteque’nin” Türkçe sürümüydü.

Sanatçı, 1972'de “Öyle Sarhoş Olsam ki” ve özellikle 1974’te Mehmet Teoman tarafından yazılan “Kadınım” adlı unutulmaz şarkılarıyla, adını Türk pop müziği tarihine altın harflerle yazdırdı.

1975 yılında “Bütün Şarkılarım” adlı albümünü çıkardıktan sonraki yıl, 14 ay süren ikinci evliliğini Zerrin Erdoğan’la yaptı.

1980 yılında, Kent müzik firmasından “Yorgunum” adlı albümünü çıkardı; çünkü artık yorgun düşmüştü…

Bu albümde Garo Mafyan, Melih Kibar ve Bora Ayanoğlu’nun büyük desteğini gördü.

Sanatçının son albümü, 1995 yılında, “İşte Tanju Okan 95” adıyla Marş Müzik’ten çıktı.

Sanatçı, özellikle popüler hâle geldiği 60’lı ve 70’li yıllarda, aldığı sinema oyunculuğu tekliflerini kabul ederek, sanatkârane yeteneğinin sadece müzikle sınırlı olmadığını gösterdi.

Sinemaya 1964 yılında Cüppeli Gelin filmi ile adım atan Tanju Okan, zamanla çok sayıda filmde rol aldı.

“Aşkın Kanunu”, “Ah bir zengin olsam” ,"Cımbız Ali” gibi beğenilen eserlerde rol alarak, beyaz perdedeki yeteneğini sergileme fırsatı buldu.

“İçki sigara”, “benim tek dostum” ve “Öyle sarhoş olsam ki” adlı şarkıları başta olmak üzere şarkılarında alkol ve uyuşturucu kültürünün yaygınlaşmasına katkıda bulundu.

Alkole olan düşkünlüğüyle bilinen Tanju Okan, sağlık problemleri yaşamaya başladı. Bu nedenle, fiilî sahne ve sanat hayatına son vererek 1995 yılında Urla’ya yerleşti.

Burada karaciğer sirozu teşhisiyle hastaneye kaldırılan sanatçı, 23 Mayıs 1996’da birçok unutulmaz eserini ardında bırakarak hayata veda etti.

Vefatının ardından, onu unutmayan Urla Belediyesi, sanatçının hatırasını unutturmamak bir heykel yaptırdı ve bir çocuk parkına da ismi verildi.

45’lik Plakları :
- İbibikler Öter Ötmez Oradayım
- Kundurama Kum Doldu (Sahibinin Sesi Plak)
- İki Yabancı / Sarhoş
- Kadınım (Diskotür Plak)
- Kemancı (Gönül Plak)
- Hasret / Ah Bir Zengin Olsam (Yonca Plak)
- Parkta Yatıyorum / Çocukluğum (Philips)
- Şerefe / Aşkı Bulacaksın
- Ayyaş / Var Mısın İçelim
- Yıldönümü / Deli Gibi Sevdim
- Başlık Parası / Gelme Ölüm
- Gülünce Gözlerinin içi gülüyor

 

Oyuncu :
1982 - Gazap Rüzgârı (Konuk Sanatçı) (Sinema Filmi)
1976 - Ne Haber (Sinema Filmi)
1976 - Bu Nasıl Dünya (Sinema Filmi)
1975 - Tamam Mı Devam Mı (Tanju) (Sinema Filmi)
1974 - Şiribim Şiribom (Sinema Filmi)
1973 - Üç Balıkçı Kız (Sinema Filmi)
1973 - Kaynanam Kudurdu (Konuk oyuncu) (Sinema Filmi)
1971 - Kadifeden Kesesi (Konuk Oyuncu) (Sinema Filmi)
1971 - Cımbız Ali / Yırtık Niyazi (Tanju) (Sinema Filmi)
1971 - Ah Bir Zengin Olsam (Tanju) (Sinema Filmi)
1970 - Berduş Kız (Sinema Filmi)
1968 – İstanbul’da Cümbüş Var (Kendisi) (Sinema Filmi)
1966 - İçimdeki Alev (Sinema Filmi)
1966 - Mahzun Gönüller (Sinema Filmi)
1966 - Fakir Bir Kız Sevdim (Şoför) (Sinema Filmi)
1966 - Aşkın Kanunu (Nuri) (Sinema Filmi)
1965 - Şekerli Misin Vay Vay (Sinema Filmi)
1965 - İnatçı Gelin (Edi) (Sinema Filmi)
1965 - Yalancının Mumu (Sinema Filmi)
1964 - Cüppeli Gelin (Sinema Filmi)

 

Müzik

1966 - Boğaziçi Şarkısı (Sinema Filmi)

 

Müzik ekibi :

2014 - Karadayı 3. Sezon (Şarkılar) (TV Dizisi)
1977 - Erkeğim (Şarkılar) (Sinema Filmi)
1975 - Kadınım (Şarkılar) (Sinema Filmi)
1974 - Ayrı Dünyalar (Şarkılar) (Sinema Filmi)
1966 - Fakir Bir Kız Sevdim (Şarkılar) (Sinema Filmi)
1966 - Boğaziçi Şarkısı (Şarkılar) (Sinema Filmi)
1965 - İnatçı Gelin (Şarkılar) (Sinema Filmi)

***

Oğluyla ancak vefatından önce barıştı ve onu epey geç bağrına basabildi. Kim bilir, belki de o alkolü değil de, alkol ve oradaki yalnızlık onu bitirdi.

Ben hep televizyondan seyrettim ama çok duygusal bir kişiliği olduğunu görebiliyordum.

***

Sonunda vefat edip gitti ama aklı hep yeni projelerde ve hamlelerle doluydu.

***

Cennet gibi bir yer olan Urla’da hangi mekâna uğrarsanız uğranın, Ege’nin rüzgârına karışmış sesini işitebilirsiniz.

Ruhu şad olsun ve huzur içinde uyusun.

Böyle insanlar dünyaya bir kere gelir.

Mezarınızda rahat uyuyun Tanju Bey, hâlâ sizi dinliyoruz ve seviyoruz.

Allah rahmet eylesin…

 

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya - 05 Temmuz 2017

MULTIPLE SKLEROZ

$
0
0

Sevgili Mekâncılar,

 

Multipl Skleroz genç erişkinlerde görülen,  genellikle alevlenme

ve düzelmelerle seyreden, merkezî sinir sistemi (beyin ve

omurilik) beyaz cevherini çoklu yerde etkileyen bulgularla

karakterize, muhtemelen bağışıklık sistemini etkileyerek  beyin

ve omurilik beyaz cevherinde bazen geri dönmez sorunlara yol

açan müzmin bir hastalıktır.

 

Multipl skleroz 20-40 yaş arasında başlar.

 

 multiple skleroz ile ilgili görsel sonucu

 

Ancak çocukluk yaşlarında ve 40 yaştan sonra da  başlayabilir.

 

Genellikle alevlenme ve düzelmelerle seyreder.

 

Bazı hastalarda 10 yıl sonra ilerleyici faza döner.

 

Bazı MS hastalarında hastalık başlangıçtan itibaren adım adım

ilerler (Primer progressif MS).

 

Multipl skleroz görme kaybı, çift görme, denge bozukluğu,

kollarda veya bacaklarda uyuşmalar, konuşma bozuklukları, baş dönmesi, kollarda veya bacaklarda güç kaybı, idrar yapmada sorunlar, cinsel sorunlar gibi yakınmalardan biri veya bir kaçı ile başlar.

 

İlk kere MS düşündüren belirti ve bulgularla seyreden hastalık tablosu klinik izole sendrom adını alır ve bu tanıyı alan birçok hasta erken MS tedavisine alınmaktadır.

 

Başka bir nedenle Manyetik rezonans görüntüleme yapılan

 hastalarda bazen MS’e uyan MRG bulguları saptanmaktadır.

 

Ancak, bu hastalarda MS ile ilişkili yakınma ve bulgular söz

konusu değildir.

 

Radyolojik izole sendrom olarak adlandırılan bu tablolara tedavi

başlanmaz ancak hasta çok yakından takip edilir.

 

MS sebebi, oluş mekanizmaları, tanısı ve tedavisi konusunda

her geçen gün daha yeni bilimsel verilere ulaşıyoruz.

 

***

 

Magnetik rezonans görüntüleme (MRG) tanıda altın standart

değerini korumaktadır.

 

Beyin omurilik sıvısı (BOS) incelemeleri, uyarılmış kortikal

potansiyeller vazgeçilmez tanı yöntemleridir.

 

MS birçok hastalığı taklit edebilir ve bu nedenle ayırıcı tanı

birçok incelemeyi gerektirebilir.

 

Birçok hastada beyin omurilik sıvısının incelenmesi zorunlu

olmaktadır.

 

MS ile karışan hastalıkların, hastalığın başlangıç

döneminde ayrılması gerekir Çünkü tedavi her bir hastalık için

farklı olacaktır.

 

***

 

Atak tablosu erken ve uygun dozda kortikosteroid ile tedavi

edilerek sekel bulguların kalmamasına çaba gösterilir. MS

tedavisinde geliştirilen tüm ilaçları dünyayla eş zamanlı hatta

bazı ülkelerden daha erken kullanma şansına sahibiz.

 

Muhtemel ilerlemeyi önlemek için 1995'ten bu yana kullanılan

enjeksiyon tedavileri ve son dönemde kullanıma giren ağızdan

kullanılan ilaç tedavileri mevcuttur.

 

Tablonun kontrol altına alınamadığı durumlarda aylık uygulanan

tedaviler, 2. Basamak ağızdan kullanılan ilaçlar bulunmaktadır.

İlerleyici tablolar oluştuğunda bağışıklık sistemini baskılayan

ilaçlar kullanılabilir.

 

Multipl Skleroz tedavisinde tıbbî tedaviler yanında fizik tedavi ve

rehabilitasyon tedavinin ayrılmaz parçalarıdır.

 

Multipl Skleroz bulaşıcı bir hastalık değildir.

 

Ailevî örnekler olmakla birlikte kalıtımsal bir hastalık değildir.

 

MS hastaların çocuk sahibi olmalarını engelleyen bir hastalık

değildir; öldürücü bir hastalık değildir.

 

Multipl Skleroz asla çaresiz bir hastalık değildir.

 

“Multipl Skleroz (MS) hayatı değil hayat kalitesini tehdit eden,

akılcı ve sıkı bir hasta, aile ve hekim işbirliği ile yönetilmesi

gereken önemli bir nöropsikiyatrik hastalıktır.”

 

***

Tedavide artık bağışıklık sistemini bastıran ve hayat kalitesini arttıran 

ilaçlar veriliyor.

MS için bir aşı da gelişmesi gündemde…

İmüran ve plazmoferez de seçenekler arasında.

Barışla, sevgi ve güvenle kalın.

Evrim de devam ediyor, kitabının yazılması da! 

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 11 Temmuz 2017 Salı


SURİYELİLEŞTİREMEDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ?

$
0
0

Sevgili Mekâncılar,

Bir ruh hekimi hastaları arasında din, lisan, etnisite veya ekonomik grup farkı gözetmez. Ben de yapmam ve hâlihazırda her etnik ve sosyal gruptan hastam var.

Hepsi bizlerin velinimeti ve bizler viziteyle para kazananımız.

***

Son zamanlarda her tarafta Suriyeliler var. Çoğu Türkçe bilmiyorlar ama her işte ve ortamda onlara rastlamak mümkün. Bir kısmı fuhşa batmış durumda, bazısı en pahalı mağazalardan alışveriş etmekte…

***

Özal (Malatyalıydı) ve Cumhurbaşkanı dâhil her şey oldu. Kimse ona “Kürt kökenlisin” diye itiraz etti mi?

Hayır!

“Kürtlerle konfederasyonu düşünebiliriz” ve “Anayasa’yı bir kere ihlâl etmekten bir şey olmaz” vecizeleri de ona aittir. Bakmayın oğlunun kendisini veliyullahtan (ermişlerden) biri ilan etme çabalarına…  İlk özel televizyonu da o açtı.

Anıt mezarına pek uğrayan yok.

***

Sayın Sadettin Tantan’la bir kere telefonda konuşmuştum. Merhum annesinin bir sorunu için ta Cerrahpaşa’dayken konuşmuştuk. Siyah kuşak Karateci ve gözünü budaktan çekinmeyen bir bürokrat olduğunu biliyorum.

sadettin tantan ile ilgili görsel sonucu

Suriyeliler sorununa dikkat çeken bir demeç vermiş Sözcü Gazetesine, her kelimesinin altına imzamı atarım.

***

Bülent Ecevit şairdi ve vatanseverdi, lise mezunu ilk ve şimdilik son başbakandı. O da Kürt kökenliydi. Gene Kürt kökenli olan ve Cumhurbaşkanlığı da yapmış olan Erdal İnönü’nün vefatını beklemeden “Karaoğlan” rumuzuyla meydanlara indi. DSP’yi kurdu ve Parkinson hastası oldu.

Refikaları Rahşan Hanım hâlâ hayatta, merhamet duygusu çok geliştiği için herhâlde, öyle bir af çıkardı ki, ne kadar sosyopat ve katil varsa serbest bırakıldı.

***

O dönemde Hacettepe’den bir ekip kendisini tedavi ediyordu. Hastaneden kaçırdı ve Uzakdoğu yöntemleri de dâhil, ne varsa kullandı; kocasını hayata döndürdü. Bunlara alternatif tıbbî yöntemler deniyor, Alternatif Tıp değil (Saba Tümer’in kulakları çınlasın)!

***

Ziya Gökalp Kürt kökenliydi ve abartılı bir Türkçülük kurmuştu. Atatürk bu ütopyayı (hayal-ü ham) düzeltmek için epey gayret gösterdi.

Kimse Ziya Gökalp’a veya Turgut Bey’e Kürt kökenli diye ters lâf etti mi?

Hayır! Başbakan ve Cumhurbaşkanı oldu. Vefatı da aşırı yemek ve metabolik sendromdandı; gene Urfalı olan İbrahim Tatlıses’i çok sever ve arabasıyla yasak olan hız limitini ağarken onun kasetini dinlemişti.

Her türlü işe bulaştığı için Büyük Kulüp üyeliğine muhalefet etmiştim; nitekim vazgeçtiler ve kendi televizyonunu kurdu, kokoreççiler açtı, çok zengin oldu. Kendi etnik grubundan bir Mafya lideri tarafından silahla vurulduğunda ön koltukta oturuyordu ölümden döndü.

***

Pek çok şeyini kaybetti; bir ara Bodrum’a yerleşmişti. Şimdi oğlu İdo’yu (isme bakar mısınız) meşhur etmek istiyormuş ve İzmir’de kebapçı açmış! Bir eli cebinde yaşıyor.

Siyavuş Ağabeyim, İffet ve baldızı Tülin de Bodrum’dalar. İnşallah ilk fırsatta ziyaretine gideceğim…

***

Atatürk yapıcı ve onarıcı bir lider ve dâhiydi. Bir gece efkârlanmış, muhtemelen de yanında Safiye Ayla (tanıştım) ve radyoyu dinlerken “kapatın şunu” demiş.

Hiç tanımadığım Büyük Dayım Musa Süreyya Bey de Türk-Osmanlı musikisini ilga’ etmiş (yani ortadan kaldırıp yasaklatmış).

Sonradan gerek Güneş Dil Teorisi’nden, gerekse bu absürt (saçmanın da saçması) yasağı gene Ulu Önder Atatürk ortadan kaldırtmıştır.

***

Şimdi konservatuarlarda Klasik Türk Musikisi eğitimi veriliyor ama felsefe dersleri dâhil, pek çok ders müfredattan (eğitim öğretim sisteminden) kaldırılıyor. Evrim de bunlar arasında…

***

Hâlen Ulusal Kanal dışında kimseye bi’ât etmeden yayın yapan bir tek o kanal kaldı; keza FashionTV ve Discovery Channel’da da insanların suratlarını sansürleyerek yayın yapılıyor.

***

Bugüne kadar hem Batı hem de Türk Musikisini ustalıkla icra edebilen pek çok sanatçı geldi geçti. Zeki Müren’in hayatını burada yazmıştım.

Yeşim Salkım da her ikisini güzel okurdu; severim kendisini. Eminim ki hâlâ da okuyordur.

***

Divamız Bülent Ersoy Hanımefendi da aslında Merhume Hamiyet Yüceses’ten etkilenmiştir. Kendisini çok takdir ederim çünkü 12 Eylül Dönemi’nde yasaklıyken, Londra’da ameliyat olarak pembe pasaportuna kavuştu; helâl olsun.

 

***bülent ersoy ile ilgili görsel sonucu

Yakın’da Çeşme’ye gideceğiz, kimlerle görüşeceğimize Neslim karar veriyor. Belki orada İbrahim Tatlıses’in kebapçısına gideriz diyeceğim ama Sevgili Diyetisyenim Canan Uysal (TED Ankara Koleji’ndendir) öyle bir diyet verdi ki, acaba Yahudilere uygulanan soykırım zamanından mı esinlenmiş diye aklıma gelmiyor değil.

***

Beykent Üniversitesi’ndeki öğrencilere müjde: Tıp Fakültesi kuruluyor ama ta Büyük Çekmece’de olacakmış. Her gün oraya gitmek epey güç ama Taksim’deki kampüsteki derslere devam edeceğiz.

***

Ben her halükârda Evrimsel Psikiyatri ve Psikoloji kitaplarını bitirmeye kararlıyım. Yakında bir kongremiz daha olacak.

Her ikisinden de kâr edebilmek ümidindeyim.

***

Peki, pek çok nitelikli beyin Türkiye’den yurtdışına göç ediyor.

En son Barbaros Şansal bunu söyledi! Yıldırım Mayruk Bey ne yapacak?

***

İnsanlarımızın umutsuzluğa düşmesine hiç gerek yok.

Bu millet nasıl olsa her musibeti aşar ve ben bunu bilir, bunu söylerim.

 

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 13 Temmuz 2017 Perşembe

Albert Einstein

$
0
0

Sevgili Mekâncılar,

 

Geri zekâlı olduğu düşünülürken Atom’u (parçalanamaz olduğu

 

sanılanı) keşfedip onu parçalayan deneylere öncülük eden insanlara

 

başarının tanımını yapan çok önemli bir ismi, Albert Einstein’ın

 

hayatını paylaşmak isterim.

 

Küçükken geri zekâlı olduğu düşünülmesine rağmen daha sonra

atomu parçalayarak herkesi şaşırtan muhteşem dâhi olarak tanıyoruz

hepimiz Albert Einstein’ı.

 

Hangimiz, eğer okula gitmişsek, okuldaki tembelliğimizi, kaçıngan

olduğumuz zamanları Einstein'ı örnek göstererek örtmedik ki...

 

Tabii hiçbirimiz daha sonra atom parçalayacak kadar dâhi çıkmadık o

ayrı.

 

Türkiye’de ilk üniversiteleri kurdurttu. Alman bilim adamlarını

Türkiye’ye çağırdı ve Atatürk’e de mektup yazdı.

 

Fritz Neumark da bunlardan biriydi. Neumark’ın Batı’nın bizi neden

sevmeyeceğine dair sohbeti meşhurdur.

 

Zekâsı fark edilene kadar birçok zorluk yaşamış olan Einstein kendi

dünyasındaydı.

 

Okulu belki hiç sevmemiş ama olağanüstü üstün zekâsının kendisini

yönlendirmesine de engel olmamıştı.

 

Peki, kimdi aslında Albert Einstein?

 

Neler yaşamış, neler hissetmişti?

Her şeye meraklı ve hayal gücü zengin bir çocuklukla başladı.

 

1879 yılında Güney Almanya'nın Ulm şehrinde sıradan bir çocuk

olarak dünyaya geldi.

 

Küçük bir elektro-kimya fabrikasının sahibi olan babasıyla, klasik

müziğe (kemana yani viyoline) meraklı olan annesi, Einstein

konuşmaya geç başladığı için oldukça tedirgin olsa da, daha sonra

bunun ne kadar gereksiz olduğunu anlayacaklardı.

Yaşarken o anlar ne kadar zor olsa da, daha sonra bu anların

hayıflanmaları yerini büyük icatlara bırakacaktı.

 

Einstein, ne kadar içine kapanıksa o kadar büyük hayaller kurmaya

başlamıştı.

 

Her şeye duyduğu sınırsız merak, zamanla onu mükemmel bir hayal

gücüne sürükledi. Artık düşündüklerinin ve zamanla yapacaklarının

sınırı yoktu.

Okulu hiçbir zaman sevmedi

 

Einstein’e göre onun zekâsının temelleri kesinlikle okulda atılmadı.

Okul onun için ziyadesiyle sıkıcı ve ezber sisteminde gereksizdi.

İlk ve orta öğretimi çok başarısız ve zor bir şekilde geçti. Mühendis

olan amcasının desteği olmasa bu kadarını da yapması mümkün

değildi.

***

Ona göre eğitim, okulda öğrendiğin her şeyi unuttuğunda sana

kalandı.

Çocukluğunda unutamadığı iki olay

Amcası sayesinde tanıştığı geometriden adeta büyülenmişti.

Çocukluğuna dönüp baktığında iki olay onun için çok etkiliydi: İlki

beş yaşındayken amcasının ona hediye ettiği pusulada fark ettiği

esrarengiz özellik, ikincisi de on iki yaşında Euklites Geometrisini

öğrendiğinde hissettiği büyülenmişçesine ruh hâli.

Özellikle geometri onun için sarsıcıydı.

 

Hatta bu yaşlarda geometrinin büyüsüne kapılmadıysanız daha sonra

sizi etkilemeyeceğini düşünüyordu Einstein.

İsviçre Vatandaşı Olması

 

Einstein, lise öğrenimini İsviçre’de tamamladı.

 

1896’da güç şartlar karşısında direnerek yüksek öğrenimini

tamamlamak üzere Zürich’teki Politeknik Üniverisitesi'ne girdi.

 

Daha sonra İsviçre vatandaşı olarak Sırp asıllı bir öğrenci ile evlendi.

 

Çağdaş Fizik için sürekli düşünüyordu

 

Einstein, Bern’de federal patent dairesinde çalışıyordu.

 

İşinden arta kalan zamanlarda da Çağdaş Fizik için ortaya atılan

sorunlara ilgili düşünüyordu.

 

Önceleri atomun yapısı üzerine fikirler üreten ve Max Planck’ın

kuantum teorisi ile ilgilenen Einstein, Avagadro sayısının değerini de

hesapladı ve test etti.

Kuantumun değerini ilk anlayan Fizikçi

 

Einstein, Kuantum Fiziği'nin değerini anlayan ilk Fizikçi olarak

buradaki bilgilerini ışıma enerjisine uyguladı.

 

Bu olaydan yola çıkarak da fotoelektriği açıkladı.

 

Hatta bu çalışmaları 1905'te Annalen der Physik dergisinde iki

makalesi yayınlandı.

 

Üçüncü yazısında ise, izafiyet teorisinin temellerini atıyordu.

 

Einstein'in bu teorileri sert tartışmalara yol açıyordu.

 

Daha sonra 20. YY'ın iyi En Teorik Fizikçisi olarak anılmaya

başladığında, Einstein, izafiyet teorisini geliştirmiş, kuatum mekaniği,

istatistiksel mekanik ve kozmoloji alanlarına önemli katkılar

sağlamıştır.

İzafiyet Teorisi

 

Modern bilime etkileri çok büyük olan Einstein fizik alanındaki

çalışmalarından özellikle zaman ve uzay için düzenlenmiş bağlılık

yani İzafiyet teorisi ile tanındı.

 

Bu teori üç bölüme ayrılmaktaydı:

 

1905'da Newton mekaniğinin yasalarını değiştiren ve kütle ile

enerjinin eşdeğerli olduğunu iddia eden sınırlı bağlılık,

1916'da eğrisel ve sonlu olarak düşünülen dört boyutlu bir evrene ait

çekim teorisini veren genel bağlılık, 1916'da elektro-manyetizma ile

yer çekimini aynı alanda birleştiren kapsamlı denemeler.

 

Bu teorideki özellikle ilk iki kısım atom fiziği ve astronomi alanında

yapılan deneylerde çok başarılı olduğu denenmiştir.

 

Çağdaş Fiziğin de temel taşları arasındadır.

Zürich Üniversitesi profesörü Albert Einstein

Einstein, 1909'da Zürich Üniversitesi öğretim görevlisi olarak

çalışmaya başladı. Bir adım sonrasında artık Zürih Üniversitesi

profesörlerindendi.

 

1913 yılında ise Berlin Kaiser - Wilhelm Enstitüsü'nde ders vermeye

başlamıştı. İşte bu sıralarda Prusya Bilimler Akademisi'ne üye seçildi.

 

Nobel Fizik Ödülü aldı

 

Özellikle teorik fiziğe katkıları inkâr edilemezdi.

 

Bunun yanında fotoelektrik olayına getirdiği açıklamalar da çok

önemliydi. Bütün bu gelişmeler Einstein’a Nobel Fizik Ödülü’nü

kazandırdı.

Almanya’dan Ayrılmak Zorunda Kaldı

 

1933’e kadar Berlin’de yaşayan Einstein, Almanya yönetimine gelen

Nazi rejiminden sonra birçok Musevi bilim adamı gibi Almanya'dan

ayrılmak zorunda kaldı.

 

Paris’e giderek Collage de France’de ders vermeye başladı.

 

Buradan Belçika’ya, sonra İngiltere, ardından da Amerika'ya giderek

burada Princeton Üniversitesi kampüsündeki Institute for Advanced

Study’de profesör oldu.

 

Vefatı

 

1940'ta Einstein bu kez de Amerikan vatandaşlığına geçmişti.

Üvey kızının vasiyeti

Einstein'in vefatından sonra üvey kızı Margot Einstein, onun kişisel

mektuplarını sakladı. Daha da önemlisi, kendisinin ölümünden 20 yıl

sonra da saklı kalmasını vasiyet etti.

 

Ancak süre dolduğunda bu mektuplar Princeton Üniversitesi

tarafından basıldı ve Einstein’ın özel hayatı ile ilgili bilgileri

paylaşmış oldu.

Ben Atomu İnsanlığın Faydası İçin Keşfettim 

Bir gün Eintein'e keşfettiği atomun bomba olup Hiroşima ve

Nagazaki tepesinde patladıktan sonra neler hissettiği sorulur.

 ***

Einstein ise şöyle cevaplar bu soruyu: “Her savaş insanlığın

ilerlemesini engelleyen kötülük zincirine bir halka daha ekler. Ben

atomu insanlığın faydası için keşfettim. Ancak insanlar atomla

birbirlerini öldürüyorlar. Böyle olacağını bilseydim ayakkabı

tamircisi olurdum''

Einstein’den başarının formülü

*** 

Daha 5 yaşındayken bir pusulanın esrarengizliğine duyduğu

hayranlıktan yola çıkarak başarının formülünü de gerçekten

matematiksel olarak formülünü yazmıştı Einstein.

***

Ona göre başarı; A=X+Y+Z.

Denklem karmaşık gibi görünse de aslında anlaşılır ve basitti.

A: Başarı, X: Çalışmak, Y: Çalıştığın konuyu oyun gibi görmek, Z:

Konuşmak yerine üretmek İşte bu kadar basit.

Bu şartlar bir araya geldiğinde başarı da kendiliğinden geliyor sanki.

Tek bir çocuk bile mutsuzsa bilim ilerleyemez

 ***

Einstein’a göre bilimin ulaşması gereken son nokta tek bir çocuğun

bile mutsuz olmamasıydı. Çünkü tek bir çocuk dahi mutsuzsa icatlar

olmayacağından bilim de ilerleyemeyecekti.

 ***

Einstein, herkesin kendisi kadar güçlü olamayacağını düşünüyordu.

Ona geri zekâlı denildiğinde bile o hayal kurmaktan vazgeçmeyerek

çok büyük bir cesaret göstermişti çünkü.

Aptal nedir

*** 

Einstein dünyanın aptallarla dolu olduğunu düşünüyordu. Çünkü aynı

şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç bekleyen kişiye onun gözünde

aptal deniyor.

Nihayetinde aptallığın bir sınırı yok, dâhilik ise bir sınır gerektirir!

Bizi güzel ahlâk kurtaracak

 ***

Yeryüzü insanlar yaşasın diye ayrıldıysa yine bütün sorumluluk da

onlara düşüyor demektir.

 ***

Birçok icat yapılabilir. Çok zeki insanlar atomu keşfedebilir ama

sizce atomdan bomba yapmayı düşünenler de bir o kadar zeki midir?

 

Einstein bir bilim adamıydı, şüphesiz ki mükemmel bir bilim adamı.

İstediği insanlığa güzellikler sunmaktı.

 

İnsan şartlar ne getiriyorsa lâyığıyla yaptı ve Einshover’la

mektuplaşıp Atom Bombası yapılmamasını talep etti.

 

Kendine göre bir Tanrı anlayışı vardı;  “Tanrı zar atmaz” demişti.

 

Onun şu hayata bırakmış olduğu yine çok zekice ve saf bir son mesaj

da var kayıtlarda: ''Yeryüzündeki şartların düzelmesi, sadece

bilimsel buluşlara değil çok ahlâklı bir hayat düzeninin

gerçekleşmesine bağlıdır'.

 

Gittikçe büyüyen bir aort anevrizmasından muzdaripti ama hiç

şikâyet etmezdi.

 

Komünistlikle suçlandığında bile aldırış etmedi.

 

Kendisine İsrail’in başına geçmesi teklif edildiğinde nazikçe reddetti.

 

Gözü o tür şöhrette değildi.

 

Tek isteği piposuydu ama bakıcısı doktorlar yasakladı diye

vermiyordu.

 

Bir gün evine küçük bir kız geldi ve bilimle ilgili sorular sormaya

başladı. Vefat edeceğini bile bile o kıza ücretsiz dersler verdi.

 

Hayatının son demlerinde kendisini empatik olmamakla suçlayan

oğluyla da barıştı.

 

Piposuna da kavuştu.

 

Peki, onu insanlar neden hâlâ saygı ve sevgiyle anıyor?

 

Atom bombalarını o yapmamıştı ki, ABD yaptırdı.

 

Nagazaki ve Hiroşima’dakiler onu nefretle anmıyorlar ama sembolik

olarak iğdiş edilmiş vaziyetteler ve geceleri barlara takılıp şarkı

söylüyorlar.

 

Onun da tek yol göstericisi bilim ve akıldı.

 

Evrim bilime çok hizmet etti ama bir gün geldi vefat etti.

***

Prof. Dr. Aziz Sancar “Evrime de, Allah’a da inanıyorum demiş”.

 

aziz sancar ile ilgili görsel sonucu

 

Aziz Sancar’dan sigarayı bıraktıracak buluş

 

Nobel ödüllü Prof. Dr. Aziz Sancar twitter adresinden yeni çalışmasını duyurdu.

“Umarım ülkemde sigara içen kalmaz” notunu paylaşan Sancar, sigaranın DNA'ya verdiği zararın haritasını çıkaran yeni bir teknik geliştirdiklerini açıklayan çalışmasını yayınladı.

 

Nobel ödüllü Prof. Dr. Aziz Sancar yeni çalışmasını duyurdu. “Umarım ülkemde sigara içen kalmaz” notunu paylaşan Sancar, sigaranın DNA’ya verdiği zararın haritasını çıkaran yeni bir teknik geliştirdiklerini açıklayan çalışmasını yayınladı. 

***

Prof. Dr. Aziz Sancar ve ekibi, sigara içmenin DNA’ya verdiği zararı yüksek çözünürlükte bir harita ile göstermeyi başardı. Sancar UNC Health Care and UNC School of Medicine’in sitesinde yer alan haberi paylaştı.

Sigaranın sağlığa zararlı olduğu biliniyor ancak Sancar ve ekibi ilk defa bu zararın DNA üzerindeki etkisini gösteren bir teknik geliştirdi.

Sancar çalışmalarıyla ilgili; “Bu, ABD’de kanser ölümlerinin yaklaşık yüzde 30’unu oluşturan bir karsinojen ve şimdi ortaya çıkan hasarın geniş bir haritasına sahibiz” açıklamasını yaptı.

PEKİ, BU HARİTA NE SAĞLAYACAK?

Prof. Dr. Sancar, yürüttükleri çalışmanın sigara içmenin sağlığa ne kadar zararlı olabileceği konusundaki farkındalığın (awareness) artmasına yardımcı olmasını umduğunu açıkladı.

Ayrıca bu haritaya sahip olmanın DNA’daki hasarın onarılması ve ilaç geliştirilmesi açısından önemli olduğunu ifade etti.

Böyle bilim adamları çıkaran bir ülkenin ufku açık, umutları bol demektir.

Dilerim bu çalışmalar ilerler ve sigara içenler çok azalır.

Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 15 Temmuz 2017

KADINDA CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI

$
0
0

Sevgili Mekâncılar,

Kadınlarda bazen cinsel açıdan boşalamama ve orgazm olamama durumlarına rastlanır.

Kadınların cinsel hayatları erkeklere benzemez. Erkekler her bir ilişkiden sonra yaklaşık yirmi dakika hiçbir şey yapamazlar. Deyim yerindeyse, tek atımlık barutları vardır.

***

Cinsel cevap döngüsünde, yani istek-uyarılma- boşalma ve orgazm, bir bozulma olmasıdır.

Kadınlara göre cinsellik aktivasyonu tarih boyunca ve hatta günümüzde bir görev olarak ön görülmüş, kadınların ihtiras ve cinsellik ile ilgili hislerinin denetimleri dışına çıkması, cesurca ifade etmesi genellikle baskılanmıştır.

Kadının cinsellikten haz alması tarih boyunca pek çok kültürde ayıp sayılmıştır, 18. yüzyıla kadar hatta mastürbasyonun sağlıksız olduğu batı toplumlarındaki doktorlar tarafından ifade edilmiştir ki, bu aslında günümüzde tamamen değişmiştir.

***

Toplumdan topluma değişen kültürel, dinî, ailevî değerler kadının cinselliğini yaşamasında ve bunu ifade etmesinde etkili faktörler olmuştur.

Özellikle haz alma denilen, yani kadında klitoral uyarım, günümüzde hâlâ bazı ülkelerde yasak kabul edilmekte, belli Afrika ülkelerinde kadına sünnet yapılarak (klitorisin cerrahî olarak çıkarılması) bu duygu ebediyen elinden alınmaktadır.

***

Cinselliği sadece erkeğe hizmet olarak düşünen bu gibi toplumlarda kadın cinsellikten asla haz alamamakta, klitoral uyarım olmadığı için vajinal sulanma gelişmemekte ve dolayısı ile cinsel ilişki kuru vajinada kadının ağrı hissederek yaşadığı bir kâbusa dönüşmektedir.

Kadın cinselliği üzerine çalışmalar maalesef 1980’li yılların sonuna kadar fazla bir gelişim göstermemiş, bu tarihten itibaren bu konu üzerine gidilmeye başlanmıştır.

Freud’un sözünü ettiği gibi ayrıca bir vajinal orgazm söz konusu değildir. Erkekler de kadınlar da klitorislerinden / glans penislerinden doyuma ulaşırlar.

Ancak günümüzde dahi kadın cinsel işlev bozukluğunun patofizyolojisini, altta sebepleri anlamada bilgilerimiz henüz istediğimiz yerde değildir.

 

Libido ve Uyarılma

Sağlam bir fizyolojik cinsel fonksiyon için;

1)   Nöral (otonomik, somatosensör, somatomator) ve kas yapısı.

2)   Damarsal beslenme ( arteriyel&venöz)

3)   Hormonal çevre

4)   Kortikal ve hipotalamik-limbik yapıların düzenlediği mekanizmanın bütünlüğü şarttır.

Cinsel işlev döngüsünde yer alan, hem periferik hem de merkezî yapılardaki bir bozulma, aksaklık, kadın cinsel işlev bozukluğuna (ki içinde libido, cinsel uyarım ve orgazm ile cinsel ağrıyı da barındırmakta) yol açmaktadır. Buna disparoni de denir.

Cinsel istek ve libido, fiziksel ve zihinsel ihtiyaç olarak cinselliği oluşturarak sonuçta bir ödüllendirilme duygusunu yaşamayı hedefler.

Bu durum, iç veya dış bir uyaranla aktive edilir ve birçok biyolojik, psikososyal ve kültürel bağlantının sonucu olarak karşımıza çıkar.

Libidonun (hem cinsel, hem de psişik isteğin) yapısal kısmı için de yer alan ve sürdürülmesini sağlayan çoklu nöroendokrin mesajlar  duygular (etkilenme) ve bilişsel cevaplar (yakınlaşma) ile düzenlenmektedir.

***

Kadınlarda en sık görülen cinsel istek bozukluğu, hipoaktif cinsel istek bozukluğu olarak adlandırılmış ve tanım olarak cinsel ilgi ve arzu şeklindeki duyguların azlığı veya yokluğu, aynı zamanda cinsel düşünce veya fantezilerin yokluğu ve arzu eksikliği olarak belirtilmiştir.

Bu kişilerde cinsel olarak uyarılma güdüsü ya yok olmuş ya da zarar görmüştür.

Bu tanımlamalarda esas olan cinsel uyarım, kadın cinsel cevap döngüsündeki kritik bir basamaktır.

Kadın cinsel uyarılması, cinsel heyecanla alâkalı öznel fiziksel ve bilişsel duyguların karışımı olarak, vulvovajinal kanlanma, genişleme ve sulanmanın, yani genital duyumsamanın farkına varılarak ortaya çıkmasıdır.

***

Bu nedenle uyarılma bozukluğunun 3 alt tipi tanımlanmıştır:

İlki, cinsel uyarım hissinin (cinsel heyecan ve cinsel mutluluk hissi) herhangi bir cinsel uyarım karşısında yokluğu ve belirgin olarak azalmasıdır. Vajinal sulanma veya diğer fiziksel cevaplar hâlâ mevcuttur. 

İkinci alt tip ise genital cinsel uyarım (tahrik olma) bozukluğudur. Bu kadınlarda, herhangi bir cinsel uyarım karşısında asgari vulvar kabarma veya vajinal sulanma hissi olabilirse de, genital bölge dokunuşlarında cinsel duyarlılık azalmıştır.

Genital olmayan cinsel  uyarı karşısında kişisel cinsel heyecanlanma ise mevcuttur.

sevişen kadın ile ilgili görsel sonucu

Üçüncü alt tip kombine genital ve öznel cinsel uyarım bozukluğudur. Bu gurup kadında, cinsel heyecan ve mutluluk hissinin herhangi bir cinsel stimülasyon karşısında yokluğu ile beraber genital uyarımın da bozulma (vulvar kabarma, vajinal sulanma yokluğu) belirgindir.

Libido ve uyarılma birbiri ile sıkı ilişkili olsa da bazen bağımsız da olabilir. Her ikisi de doyum ve haz ile bağlantılı, yine her ikisi de öznel ve objektif cinsel cevaplar aynı yolu izlediğinde zihinsel ve fiziksel olarak vücut bulurlar.

 

Kadın libido ve uyarılmasında önemli organlar nelerdir?

Beyin

Cinsel fonksiyonda kritik olan çeşitli bilişsel, duygusal, fiziksel ve davranışsal cevapların üretimini sinir sistemi gerçekleştirmektedir.

Serebral korteks kontrol ve idare merkezidir, alınan uyarıların hangisinin cinsel olduğunun çevrimini yaparak geri kalan sinir sistemine uygun komutları iletir.

Açıkçası, beyin cinsel fantezileri yaratır ve bu düşünceleri tekrar tekrar çağırarak kadın vücudunda erotik algılanan uyaranları oluşturur.

Zihinsel farkındalık hem cinsel deneyimin yaşanması hem de cinsel tatmin sağlanması için önemlidir.

Dış genital yapının basınç, dokunma gibi mekanik uyarıma maruz kalması, cilt, mukoza ve cilt altı dokuda yerleşik çeşitli duyusal reseptörlerin (alıcı) uyarılmasına sebep olmaktadır.

Bu uyarılma, duyu sinirleri ile alt karından sakral bel omuruna iletilerek çeşitli otonom reflekslerin oluşumunu aktive etmektedir.

Bu refleksler, bu bölgelere olan özellikli kan akımını kontrol ederek, glandüler (bezsel) salgıları  ve cinsel organlardaki düz kas kasılmalarını düzenlemektedir.

***

Duyu korteksi ve limbik sistem, ek olarak onların sinyal oluşturma işlevleri, otonom sinir sistemini kontrol eden hipotalamus ve diğer yapıları aktive etmektedir.

Sonuç olarak omurga reflekslerine eşlik eden daha çok uyarılmış koitus kişisel zevk döngüsünün yaratılmasını artırmaktadır.

Merkezî sinir sisteminde genital bölgeden gelen uyarıları düzenleyen ana alanlar ise hipotalamik yapılar, ön frontal korteks ve beyin sapı yapılarıdır. Amigdala da bunlara dâhildir.

 

Genital bölge

 

Kadın uyarılmasında kan dolaşımı yapısı, periferik nörovasküler sistem içeriği ve pelvik taban kasları ile genital bölge kritik bir rol oynamaktadır.

Cinsel uyarılma, cinsel uyaran, hormonal ortam, inen ve çıkan nörolojik yollar tarafından modifiye edilmektedir.

Bu sebeple genital bölge cinsel uyarana karşı faaliyetin dönüştürülmesinden doğrudan olarak sorumlu iken, bu bölgenin yeterli işlevi orgazm sırasındaki kasılmaları ve cinsel tatmine de önderlik etmektedir.

Kadın memesi

Kadınlığın ve kadın olmanın baskın unsurlarından olan meme oluşumu her iki cinste de cinsel memnuniyet ile alâkalı olmasına rağmen erotik duyarlılıkta kişiden kişiye değişiklik göstermektedir.

Seks hormonu değişiklikleri salgı bezleriyle yapıyı etkilemekte, buna bağlı olarak meme hassasiyeti menstrüel siklus süresince, hormonal tedavi alımında, gebelik ve menapozda farklı olmaktadır.

Cinsel cevap süresince memeler kan akımı ile genişlemekte, cilt rengi sıklıkla pembemsi olmaktadır. Meme ucu birçok sinir uyarımına sahip olup, bu durum onları cinsel uyarıma oldukça duyarlı kılmaktadır. Aynı zamanda içindeki ince kas lifleri sayesinde cinsel uyarılma esnasında erektil hâle gelmektedirler.

***

Meme ucu ve meme ucu çevresini oluşturan areola direkt olarak orgazma da önderlik edebilmektedir. Yani uygun şekilde tahrik edilen bir kadın binlerce defa orgazm yaşayabilir (mikroelektrotlarla bu bölgedeki kasılmalar ölçülebilmektedir).

Deri

Deri en geniş cinsel organ olarak bilinmekte, sıcaklık değişimi, dokunma ve dokunma şeklinden etkilenen sinir ağlarını barındıran bir yapıdır. Oldukça duyarlı ve uyarılara cevap veren olarak bilinen ciltteki erojen bölgeler, cinsel uyarılma ve memnuniyeti sağlamaktadır. 

Bilinen birincil erojen bölgeler boyun, kulak memesi, ağız, dudaklar, meme ucu, genital bölge, kalça bölgesi, kasık iç bölümü, anüs, diz kapaklarının arkası, el parmakları ve ayak başparmağını içermektedir.

Ancak, erojen bölgeler kişiye özeldir, yüksek sinir yoğunluğundan bağımsız olarak vücudunun herhangi bir yerini de kadın erojen hissedebilir. Cilt, aynı zamanda kadının kimliğinin önemli bir parçasını temsil etmekte, güzelliğinin ve cinselliği çağırmanın sembolü olmaktadır.

***

Kadın cildi dış uyarana duyarlılıkta bir eşik, dış görünümü etkileyen ve hormonlardan etkilenen hedef organdır.

Kadın libido ve uyarılmasında anahtar rol oynayan sistemler ise; periferik nörovasküler kompleks, kalçanın taban kasları ve seks hormonlarıdır: Östrojen ve androjenler.

Periferik nörovasküler komplekse bakıldığında rahim, serviks (rahim ağzı) ve vajina ile ilişkili otonom nörovasküler yapıların kesin yeri  hakkında hâlâ tartışmalar devam etmektedir.

Omurgadaki seksüel reflekslerden biri bulbokavernöz reflekstir, sakral kord segmentlerinden S2-S4 içinde yer almaktadır ki, pudental sinir uyarılması pelvik taban kaslarının kasılması ile sonuçlanır.

Bir başka spinal seksüel refleks, vajinal ve klitoral kavernöz otonomik sinir uyarımını içermekte, dolayısı ile klitoral, labial ve vajinal uyarımla sonuçlanmaktadır.

***

Pelvik diyaframı oluşturan levator ani kasları cinsel işlevle ilişkili esas kaslardır. Pelvis tabanını döşer, perineumun çatısını oluşturmaktadırlar.

Cinsel ilişki sırasında erekte penis tarafından gerilen vajina, vajinolevator ve vajinopuborektalis reflekslerini harekete geçirir.

Böylelikle levator ani kası kasılır. Bu kas grubunun kasılması aynı zamanda klitoris ve serviks uyarılmasını da oluşmakta, klitoromotor ve servikomotor refleksler bu duruma aracılık etmektedir.

Seks hormon salınımının cinsel işlevle alâkalı hem organizasyon hem de aktive edici etkileri vardır.

Üreme işlevlerinin gelişimi için androjenler esastır, sekonder seks karakterlerinin gelişimi ve sürdürülebilirliği direkt etki veya östrojenlere dönüşümü şeklinde kendini gösterir.

Libidonun korunmasında androjenler her iki cins için de önem taşımaktadır.

***

Birçok dokunun fizyolojik işlevini sürdürmesinde östrojen hormonu da kritik rol oynamaktadır. 

Bu dokular içinde merkezî sinir sistemi, genital sağlıkla ilişkili organlar ve genital bölge yer almaktadır.

Yeterli östrojen seviyesinin önemi vajinal reseptör seviyesinin korunmasında ve disparoninin önlenmesinde uzun zamandır bilinmektedir.

Östradiol seviyesi 50pg/ml altında olan kadınlarda vajinal kuruluk, disparoni sıklığının artması, penetrasyon (duhul: ilişki) ve derin duhulde ağrı ve yanma hissi tespit edilmiştir.

Östradiol seviyesi yüksek olan kadınlarda cinsel istek, cevap ve tatminde şikâyet kaydedilmemiştir.

Bununla beraber östradiol seviyesi 35pg/ml altında olan kadınlarda ise koital sıklıkta azalma görülürken, östradiol seviyesinin giderek azalması da cinsel işlevde azalma ile ilişkilendirilmiştir.

Östrojenin hayvan modellerindeki etkisi, genital kan akımını düzenlemesi, periferik sinir işlevi ve vajinal doku yapısının sağlamlığını oluşturması, böylelikle kayganlığın sağlaması olarak belirlenmiştir.

***

En güçlü androjen olan testosteron %25 adrenal bezden, %25 yumurta dokusundan (overyan stroma) salıverilirken, geri kalan %50 ise kan dolaşımında olan androstenedionun periferik dokuda çevrimi ile oluşmaktadır.

Plazma testosteron seviyeleri 0.2-0.7ng/ml ( 0.6-2.5nmol/l) düzeyinde iken, bu düzeylerde belirgin dalgalanmalar kadının menstrüel siklusun hangi fazında olduğuna (yumurtlamada en yüksek, erken folliküler fazda en düşük, luteal faz boyunca yüksek) göre değişmektedir.

Ek olarak, testosteron hormonu gün içinde de (sabah erken saatlerde en yüksek seviyede) değişken ritim göstermektedir. 

Testosteron hedef dokularda dihidrotestosterona çevrilirken östradiole de aromatize olmaktadır. Dihidrotestosteron androjen reseptörlerinin birincil bağlananıdır.

Menopoz döneminde östrojen seviyesi keskin bir düşüş yaşarken, plazma testosteron seviyeleri yaşla yavaş bir düşme gösterir. Doğal menopozda folliküler aktivitenin kaybolması yumurtada üretilen androstenedionun, testosterondan daha belirgin olarak azalması ile karekterizedir.

***

Plazma testosteron konsantrasyonunun ilerleyici düşüşü, majör öncülünden periferik dokularda dönüşümünün azalmasına bağlı iken, bu durum yaşla artmaktadır. 

Plazma testosteron ve androstenedion seviyeleri 60 yaşındaki bir kadında, 40 yaşındaki bir kadının yarısı düzeyindedir. 

Cerrahî menopozda ise, hem premenopozal hem de postmenopozal kadınlarda yapılan bilateral ooferektomi (yumurtalıkların cerrahî olarak çıkarılması), vücuttaki testosteron seviyesinde hızlı bir %50’lik düşüşe sebep olmaktadır.

Düşük androjen seviyeleri pre- ve post-menopozal kadınlarda cinsel istek üzerinde belirgin bozulmaya yol açmaktadır.

Testosteron direkt etki veya aromatizasyonla östradiole dönüşerek merkezî sinir sisteminde cinsel faaliyetin başlatılmasına katkıda bulunarak cinsel davranışa izin verir.

***

Testosteron metabolitlerinin etkilerinde birisi de, hipotalamus düzeyinde seksüel reseptörler üzerine olmaktadır.

Deneysel çalışmalar, androjenlerin vajinal ve klitoral fizyolojiyi, erektil dokunun kas tonüsünü ve vajinal duvarları doğrudan etkileyerek düzenlediğini göstermektedir.

***

Androjenler  vajinal düz kas gevşemesini kolaylaştırmakta, özellikle proksimal vajina dediğimiz vajinanın giriş kısmında bunu yapmakta ve östradiol ile karşılaştırıldığında farklı fizyolojik cevaplar üretmektedir.

Ek olarak, testosteron östradiole çevrilerek kayganlığa katkı sağlamaktadır.

***

Prolaktin hormon seviyelerinin orgazm sonrası belirgin olarak arttığı tespit edilmiştir. Hiperprolaktinemik durum ve buna sebep olan antidepresan ilaçların cinsel istek ve uyarılma üzerine olumsuz etkisi bilinmekteyken, orgazm sonrası prolaktin yükselmesi, anormal oksitosin hormon salıverilmesine ve androjen biyosentezindeki etkileşimlerin aracılık ettiğini düşündürmektedir.

Amenore (âdet görmeme) ve/veya âdet düzensizliği hiperprolaktinemik kadınlarda sık görülmekte, bu durum hipoöstrojenik ortam oluşması sonucu vajinal reseptör düzeyinin bozulmasına etki göstermektedir.

***

Oksitosin hormonu kesinlikle cinsel davranış ile ilişkilidir ve seks steroidleri (hormonları) ile sinerjist etki göstererek cinsel uyarım sırasında orgazmı kolaylaştırabilmektedir.

Oksitosin, nöroendokrin reflekslerin düzenlenerek üreme ile ilgili karmaşık sosyal ve bağlayıcı davranışların oluşmasına kadar farklı etkiler göstermektedir.

Orgazm sırasında kasların kasılma yoğunluğu, her iki cinste de plazma oksitosin düzeyleri ile yüksek düzeyde bağlantılı bulunmuştur.

***

Menstrüel siklus boyunca plazma oksitosin dalgalanmalarının, normal cinsel hayatı olan fertil kadınlarda kayganlığa etkisi olduğu gösterilerek, bu nörohormonun periferik faalleşmesi ile cinsel işleve destek verdiği de çalışmalarda belirtilmiştir.

Genital uyarılma bozukluğundaki şikâyetler ve etki eden faktörler nelerdir?

Cinsel uyarılma bozukluğu olan kadınlardaki şikâyetler genellikle vajinal sulanmada azalma, uyarılma zamanında uzama, vajinal ve klitoral duyarlılıkta azalma ve orgazm olmada zorlanma şeklindedir.

Bu duruma yol açan etkenler ise, normal damarsal, sinirsel, endokrin (hormonal) düzenleyici sistemlerde bozulma ile beraberinde eşlik eden genital doku yapısı veya hücresel organizasyonda değişim olarak ifade edilebilir.

Kronik hastalığı olan kadınlarda, (hipertansiyon, atheroskleroz, damar sertleşmesi, diyabet gibi) fiziksel travmaya uğrayanlarda, genital kan akımını ve duyarlarlılaşmayı etkileyen endokrin (hormonal) dengesizlikleri olanlarda ve belli gurup antidepresan ilaç kullanan kadınlarda genital uyarılma bozukluğu daha sık görülmektedir.

 

Kadında orgazm ve fizyoloji?

Erkekler orgazm olmada ve bunu ifade etmekte çok az veya hiç zorluk çekmez iken, aynı durum kadınlar için söz konusu değildir. Çoğu kadın orgazmın ne olduğunu bilmemekte veya önemsememektedir.

 

Orgazm, cinsel ilişkinin sonunda kendinden geçme, farklı bir boyuta ulaşma hâli ve eşle bir olma duygusudur. Orgazm aynı zamanda öğrenilen bir aktivitedir.

 

Erkekler için orgazm, cinsel yakınlaşmaya başladıklarında elde edecekleri bir gol olarak görürken, kadınlar cinsel uyarılmanın doruk noktasının orgazm değil, cinsellik bittikten sonra dahi tensel temasın devam etmesi, okşanma, sarılma, yakınlık görme olarak ifade etmektedirler.

 

***

Normal kadın fizyolojisinde, cinsel uyarım kadın kalça yapılarının çoğunda kanlanma artışı ve vazokonjesyon yaratır.

Rahim, vajina, klitoris, üretra, labia, pelvik ligamentler ve hatta fallop tüpleri ve yumurtalar etkilenerek kadına artan düzeyde rahatsızlık hissi, pelvik doluluk duygusu verir.

Kadın orgazmında vücutta gözle görülebilen değişiklikler de meydana gelir. Labia minörde (küçük dudakta) pembeden kırmızıya dönen renk değişikliğinin yanı sıra pelvik çizgili kasların ritmik kasılması ile uyarılan vajinal kasılmalar hissedilir. Bunu rahimdeki kasılmalar ve anal sfinkter kasılması takip eder.

***

Ek olarak, prolaktin hormonu salgılanır. Orgazm sonrasında da plazma prolaktin düzey yüksekliğinin vücut tarafından devam ettirildiği gösterilmiştir.

 

Kadınların çoğunun bilmediği ve aslında cinsel ilişkiden erkekten daha fazla haz alabilecekleri bir özellikleri vardır. Kadınlar erkeklerden farklı olarak, cinsel ilişki sırasında birden çok orgazm yaşayabilir ve her yaşadığı orgazm bir öncekinden daha iyi olabilir. Çoğu erkekte ejakülasyon (boşalma) sonrası geçmesi gereken bir süre vardır (refraktör dönem). Bu durum, orgazm sırasında salıverilen prolaktin hormonunun erkekte ejakülasyon sonrası refraktör zamana ihtiyaç duyduğu şeklinde açıklanmakta, kadın ise bunu yaşamamaktadır.

***

Orgazm sırasında salınan prolaktinin kadında farklı bir rol oynadığını bize düşündürmektedir.

Orgazm  bozukluğuna etkenler nelerdir?

Kadınların orgazm bozukluğunda %90 oranında psikolojik ve sosyolojik etkenlerin ön planda olduğu düşünülmektedir.

Partnerle zayıf cinsel iletişim ve cinsel bilgisizlik, yetersiz veya uygunsuz cinsel uyarım, ikili ilişkinin kötü olması, travmatik erken cinsel deneyim yaşamak, zihinsel sağlığın yerinde olmaması şeklinde sıralanabilir.

***

Psikolojik olmayan faktörlere bakıldığında; nörolojik bozukluklar (Multiple Sklerozis, epilepsi, ALS, Parkinson, sakral/pelvik sinirlerde hasar), cerrahi etkenler (doğum travması, histerektomi komplikasyonları gibi), genital disfonksiyonlar (klitoral adezyonlar, vulvodini), endokrin bozukluklar (diyabet, hipotalamo-hipofizer bozukluklar, orak hücreli anemi), ilaçlardır (antidepresan, antihipertansif, antipsikotik, antiepileptikler, kemoterapi gibi).

Orgazmda Bozukluğunda Tedavi Nedir?

Davranışsal ve kişiye özel tedavi şeklindedir. En yüksek başarı, kişi kendi kendine orgazm olmayı öğrendiğinde elde edilendir.

Primer anorgazmide hastaya mastürbasyon öğretilerek tedavi uygulanır.

Kaygının azaltılması, eşle iletişimin güçlendirilmesi, seks tekniklerinin öğretilmesi, pelvik (kegel) egzersizler de tedavide kullanılmaktadır. İlaç tedavisinin yeri ise tartışmalıdır.

Orgazmda bozukluğunda tedavi?

Davranışsal ve kişiye özel tedavi şeklindedir. En yüksek başarı, kişi kendi kendine orgazm olmayı öğrendiğinde elde edilendir. Primer anorgazmide hastaya mastürbasyon öğretilerek tedavi uygulanır. Bu günah da değildir.

***

Endişenin azaltılması, eşle iletişimin güçlendirilmesi, seks tekniklerinin öğretilmesi, pelvik (kegel) egzersizler de tedavide kullanılmaktadır.

İlaç tedavisinin yeri ise tartışmalıdır.

Neden orgazm sırasında kadınların pelvik kaslarında kasılma olur?

Erkeklerin semenlerini kuvvetli şekilde boşaltabilmeleri için çizgili kas kasılmasına ihtiyacı varken, birçok kadın, hepsinde olmasa da, orgazm sırasında pelvik kaslarda kasılma hisseder, ancak bu fonksiyonun amacı tam olarak bilinememektedir.

Kadında bu kasılmalar, orgazm sırasında hissedilen tatminle ortaya çıkabilmekte, ancak pelvik kasların istemli kasılması orgazmda tarif edilen kendinden geçme hâline yol açmamaktadır.

Pelvik kas kasılmaları, cinsel uyarılmayla başlatılan pelvik vazokonjesyonu dağıtabilirken, kan birikimine bağlı konjesyonu boşaltmak için çoklu orgazmlar gereklidir.

Bu kasılmalar, belki de kadın üretral atımlarının kendini dışa vurumudur.

Bütün kadınlarda bu atımlar (periüretral bezlerden kaynaklanan) olmazken, bu durumu yaşayanlarda çıkan miktar genellikle 0.5ml civarındadır. Bu kasılmaların, temizleyici rol oynadığı düşünülmekte, yani üretradaki herhangi kalmış, artık salgıları dışarı süpürmektedir.

***

Kadındaki kasılmalar aynı zamanda, koitus sırasında ejakülasyona gidecek erkek için heyecan verici bir unsur oluşturmaktadır.

 

Kasılmalar erkeğin sperminin ilerlemesini sağlayarak üreme için de etkin olacaktır. Ancak birçok erkek, henüz kadın koital orgazmı yaşamadan ejakülasyona (boşalma) geçmektedir. 

 

Koitus ve orgazm sırasında ses çıkarma

 

Hem kadın hem erkek orgazm veya cinsel uyarılma sırasında istemsiz sesler çıkararak, cinsel uyarımın etkili olduğunu, memnuniyetlerini, orgazmın yaklaştığını ve bu durumun uygunluğunu kabul ettiklerini bu yolla belirtmiş olurlar.

 

Kadın tarafından çıkarılan bu erotik seslerin, erkekleri fazlasıyla heyecanlandırdığı ve onların tahrik oluşunu arttırdığı, bu sayede erkeğin ejakülasyonunu ve semenin kadın tarafından tutulmasının kolaylaştırdığı bilinmektedir.  

 

Ek olarak, kadın ve erkeğin ikisi de cinsel uyarımla yer almaya istekli olduklarında, cinsel uyarımın oluşması ve orgazma ulaşma daha mümkün görünmektedir.

 

Dolayısı ile kişilerin zihinsel durumu (düşüncelerden arınmış) uyarılma ve orgazmın kabulünde önem taşır. Aksi takdirde, uyarılmanın oluşması ve orgazma ulaşılması zor olduğu düşünülmektedir.

 

Menopoz ve perimenopozal dönemde değişen cinsel fonksiyon

 

Menopoz dönemi, yaşla birlikte hastalıkların da arttığı bir dönemdir. Cinsel fonksiyon, sağlam nörolojik ve vasküler sistem varlığına ek olarak, endokrin bütünlük gerektirmektedir. Bu sistemlerden herhangi bir tanesinde bozulma, cinsel sağlığı da olumsuz etkileyecektir.

Menopozal dönemdeki kadında tıbbî olmayan etkenlere bakıldığında ise, kendinden kaynaklı durumlar, evde yaşlı hasta bakımı, östrojen azalmasına bağlı gece terlemelerinin eşlik ettiği uyku problemleri, çocukların evden ayrılması, finansal sorunlar, ilgisiz eş, sosyal çevre (yaşlanma ile kadınlığın ve cinselliğin bittiği düşüncesi), dinî inanışlar (cinsellik yalnız çocuk yapmak için gereklidir gibi), önceki kişisel cinsel deneyimler (orgazm ile ödüllendirilmiş bir cinsellik yaşanmamış olması ), geçmişte veya yakın zamanda cinsel istismar yaşanmış olması veya ev içi şiddete maruz kalma gibi durumlar kadını cinsel işlev bozukluğuna iten sebeplerdendir.

Menopoza geçiş sürecinde yaşanan hormonal değişimler bunaltıcı olsa da, cinsel hayat için yardım aldıklarında bu geçiş kolay atlatılabilmektedir.

Genellikle menopoz dönemi kadınları, eşle ilişki sıklığı azalmış, cinsellikten fazla bir beklentisi olmayan, hayat döngüsünde gebeliklerini tamamlamış ve üremenin artık bir sorun olmadığı gurubu oluştururlar.

Buna karşılık, üreme çağındaki cinsel işlev bozukluğu olan bir kadında bazen altta yatan tek sorun gebe kalma korkusu olabilmektedir.

Bu durum genç kadının hayat kalitesini fazlasıyla etkileyebilmektedir.

Menopoza geçiş döneminde kadınları daha fazla etkileyen ise eşle olan uyumun bozulması, karşılıklı ilişkide bozulma, yaşla kadının kendine olan güven kaybıdır.

Maalesef, bu dönem kadınlarında bu sorunun üzerine gidilmezse durumun ilerleyici olduğu bilinmelidir.

Vajinal kuruluk ve disparoni (ağrılı cinsel ilişki) yaşayan emziren kadınlarda bu durum geçici iken, menopoz dönemindeki bir kadında tedavi almazsa bu durum, östrojen kaybına bağlı ürogenital atrofi, daha da kötüleşebilir.

Vajinal kuruluk ve ağrı şikâyeti zamanla daha da artar. Vajinal kuruluk durumunu fark ettiklerinde mutlaka yardım almaları gerektiğini bilmeliler.

Menopozal kadınlarda cinsellikle alâkalı şikâyetler over işlevlerinde azalmanın başladığı dönemle başlar ki, bu dönem premenopozal (menopoz öncesi) dönemdir ve hormon tedavilerinden olumlu sonuç alınan dönemdir.

Menopozdan çok önce başlayan bu şikâyetler için hastaya cinsel terapi, hormon tedavileri ve ilaç tedavileri tavsiye edilmektedir.

Yaş ilerledikçe daha sık görülen cinsel işlev bozukluklarına bakıldığında ilk sırada cinsel isteksizlik, ikinci sırada ise vajinal kuruluk ve ağrılı cinsel ilişki (disparoni) gelmektedir.

Özellikle vajinada ağrı hissi belirgin olan kadınlar, sonradan vajinismus dahi geliştirebilmektedir (penis duhulü korkusu).

***

Menopoz ve perimenopozal değişiklikleri anlayabilmek için önce kadının cinsel cevap döngüsünü bilmek gerekmektedir.

İçinde 4 faz bulunduran bu cevapta, önce heyecanlanma (dürtü), onu takip eden ve ilerleyici plato dönemi, orgazm, çözülme ile sonlanma vardır.

Bu döngü yaşla değişmez ancak, her fazı etkileyen gonadal uyarılma kaybı yaşanır. Heyecanlanma fazı, hem merkezî sinir sisteminin aktivasyonunu hem de genital vazokonjesyon, artmış kan akımı, çizgili kas gevşemesi ve sonunda vajinal duvar sekresyonlarının oluşmasına yol açan over kaynaklı hormonların oluşturduğu yeterli bir ortam gerektirmektedir.

Bu fazda labia boyut olarak artar, klitoris belirginleşir, vajina genişler ve rahim yukarı doğru kalkar. Östrojen yetersizse heyecanlanma fazı uzar, anatomik değişiklikleri oluşturmak için gerekli vazokonjesyon yetersiz olabilir ve rahat koital aktivite için vajinal sulanma gereklidir.

Plato fazında, labia genişlemesi belirginleşir, klitorisin geri çekilmesi, bartolin bezi salgısında artış, vajen dış 1/3 kısmında konjesyon ve vajina üst 2/3 kısmında genişleme oluşur.

Plato fazı da ortamda bulunan östrojen yetersizliğinden etkilenir. Orgazm döneminde, menopozal kadınlarda vajinal ve uterin kasılmaların yoğunluğu ve sayısı azalır.

Son faz çözülme, cinsel gerilimin gevşemesidir ve pre-post menopozal kadınlarda hemen hemen aynıdır. 

Ek olarak, yapılan çalışmalarla cerrahi ile menopoza giren kadınlarda cinsel isteksizliğin, doğal yolla menopoza giren kadınlara göre daha fazla olduğu, bunun da nedeni olarak gonadal androjenlerin tamamının ortamdan kaybolması olarak gösterilmiştir.

Hormonal değişiklikler nelerdir?

Sağlıklı bir kadında östrojen seviyeleri perimenopozal döneme kadar normal seviyelerde vücutta bulunmaya devam eder. Östrojen yetersizliği ürogenital dokuda hücresel disfonksiyona neden olarak  vajinal atrofiye yol açar.

Hipoöstrojenik vajinal ortam pH değişiklikleri yaparak (asitten alkaliye kayma) vajinal florada değişime, daha sık vajinal enfeksiyona, akıntı ve kokuya neden olmaktadır.

Zamanla östrojen yetersizliğinin kronikleşmesi, vasküler (damarsal), kas ve bağ dokusunun atrofisine neden olarak, beraberinde vajen ruga formasyonu ve kayganlığının da azalarak renginin soluklaşmasına yol açmaktadır.

Sonuç olarak, kısalan ve daralan bir vajen karşımıza çıkar ve cinsel ilişki ağrı verici veya imkânsız olur. Östrojen eksikliği mesaneyi de etkiler. İdrar yapma sıklığı, sıkışma, yanma, gece idrara çıkma, idrar kaçırma, postkoital (ilişki sonrası) enfeksiyon sıklığında artma gibi sorunları ortaya çıkartır.

Östrojen kaybı ve azalan kan akımı zamanla klitoriste fibroz dokunun artmasına yol açar.

Anatomik olarak görülebilir olmasa da, östrojen kaybının dokunma duyusunda azalmaya yol açtığı gösterilmiş, titreşim uyarılmasıyla azalma, yavaşlayan sinir iletimleri kadının uyarım zamanını uzatmaktadır.

 

Cinsel bütünlüğün, libido ve orgazmın sağlanmasında androjenlerin yeri büyüktür. Androjenler ayrıca, diğer seksüel olmayan fizyolojik fonksiyonları da (kemik metabolizması, iyi olma hissi, düşünmeyle ilgili işlevler gibi) düzenler.

Total testosteron ve androstenedion seviyeleri üreme çağında düşmeye başlar, ilerleyen yaşla dolaşımdaki değerleri gittikçe azalır.

Androjenin pik seviyesi 25 yaş düzeyindedir ve 30’lu yaşların ortasında yaş bağımlı azalma başlar.

Cerrahi menopoz, libido azalması ve cinsel işlev bozukluğu oluşumunda kuvvetli etki etmenin yanında, kas zayıflığı, osteoporoz, enerji kaybı, ruh hâli değişikliği ve depresyonda da rol oynamaktadır.

Menopoz öncesi androjen kaybı daha çok adrenal bezlerden olurken, menopoz sonrası azalma hem overlerden hem de adrenal korteksten olmaktadır.

 

Diğer etkenler nelerdir?

 

Hormonal faktörlerin kadın cinselliğindeki yeri aşikârdır ancak psikolojik ve sosyal etkenler de önemli yer tutar. Eşteki değişiklikler de kadının cinsel problemlerine etki eder. Erkekte sıklıkla görülen erektil disfonksiyon ve uzamış preorgazmik plato fazı, gecikmiş uyarılma ve gecikmiş orgazma önderlik etmekte, bu durum 50li ve 60’lı yaşlarda ortaya çıkmaktadır. Kadının feminen rolünün, gebe kalma ihtimalinin ortadan kalkması ile yok olduğunu dikte eden kültürel ve dinî inanışlar da kadın üzerinde psikolojik baskıyı artırmaktadır.

***

 

Akut ve kronik hastalıklar, sıklıkla menopozda ortaya çıkan koroner arter hastalığı, artrit gibi rahatsızlıklar uyarılma ve orgazmı etkileyebilmektedir.

Nörolojik hastalıklar; MS, Parkinson veya damarsal tutulumlu diabet de cinsel işlev bozukluğuna neden olan etkenler içerisinde sayılabilir.

 

İlaç kullanımı cinsel işlev bozukluğunu farklı şekillerde yapar, antihipertansifler gibi kan akımını etkileyen ilaçlar, antipsikotik gibi merkezî sinir sistemini etkileyen ilaçlar, müköz membranları kurutan antihistaminikler üreme çağındaki kadınlarda sorun olmazken, ek kurutucu etkisi olan bir ilacın, atrofik vajinası olan ileri yaştaki bir kadında kullanımı büyük sorunlara yol açabilir.

***

Bu grup kadınlara verilecek ilaçlara dikkat edilmelidir. Örnek olarak SSRI yerine, bupropion içeren antidepresanlar tercih edilmelidir (Wellbutrin).

 

İSTEKSİZLİK, CİNSEL İLİŞKİYE GİRMEK İSTEMİYORUM, NE YAPMALIYIM?

 

Hemen hemen bütün erkeklerin orgazma ulaşmalarına karşılık, kadınların oldukça fazla bir bölümünün orgazmı yaşamamaları, sadece kadın için değil, kocası için de acınacak bir durumdur. Erkeğin yalnız başına orgazm olması tek yönlüdür. Bu, mutluluk duygusu tam anlamıyla duyulmadan tatmin olmadır. Kadın ise orgazma varmadığında daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalır. Kadın yüklenen ruhsal baskının  belki de kolay kolay üstesinden gelemeyecektir. Kadın cinsel ilişkiden ürkecek, erkeğin ayrıcalıklı durumunu lanetleyecek ve sevgi yıllarının sonunda düş kırıklığına uğrayacaktır. Erkek de hiç kuşku yok ki, bir süre sonra eşinden soğuyacaktır. 

Aynı anda orgazma varma, tatmin edici bir cinsel birleşimin baş şartıdır. Bu konuda gösterilecek çaba sadece cinsel alanda mutluluğun paylaşılmasını sağlamaz, aynı zamanda daha fazla ortak zevk alınmasını olanaklı kılar.

 

Cinsel soğukluk “cinsel birleşmeden gereğince zevk almamak” olarak tanımlanabilir. Cinsel birleşmenin en yüksek haz derecesi olarak kabul edilen orgazma ulaşamamaktan, birleşmeden zevk almak bir yana, nefret etmeye kadar değişen durumlara rastlanabilir.

***

Bir kadının cinsel bakımdan soğuk olması onun kısır olması demek değildir. Çünkü kadınlar hiç cinsel birleşme yapmadan da (örneğin sunî döllemede olduğu gibi) gebe kalabilirler. Genel olarak bütün kadınlar yeterli bedensel ve ruhsal uyarmalarla hazırlandıkları takdirde cinsel birleşmeden zevk alabilirler.

Kadınlardaki bu yetenek erkeklerdekinden daha az değildir. Ancak aşağıda belirtilecek olan nedenlerle – özellikle toplumumuzda – cinsel soğukluk daha çok kadınlar arasında görülmektedir. 

Hiç orgazma erişemeyen veya yetersiz orgazma erişen bir kadın için, evliliğini devam ettirmek veya sabredilebilir kılmak zor olabilir.

Yeni evlenmiş bir kadının orgazma ulaşmayı öğrenebilmesi için belirli bir süre gereklidir.

Ancak bu sürenin uzunluğu veya kısalığı kadına göre değişir. Yapılan bazı araştırmalara göre, kadınların ¼’i ilk cinsel birleşme denemelerinde, 1/3 ü evliliklerinin ilk bir kaç haftasında, ¼ ü evlendikten bir yıl sonra, 1/8 i bir yıldan daha uzun bir süre sonra orgazma ulaşmışlar, 1/10 i  ise orgazmı hiç bir zaman ulaşamamışlardır.

***

Ancak, kadınların yüzde yirmi dördünün ilk cinsel birleşmede orgazmı başarabildikleri iddiası oldukça kuşku götürür bir sonuçtur. Bu konuda yapılan araştırmaların bir diğer  araştırmada her dört kadından ikisi cinsel bakımdan soğuktur,

Ancak tedavi bu iki kadından biri kurtulabilir.

1.ERKEKLERİN SEBEP OLDUĞU CİNSEL SOĞUKLUK:

a) İlk Gece Yapılan Yanlışlar

İlk defa cinsel denemeye girişen erden bir kızın, bir miktar acı duyması olağandır. Eşinin anlayışlı ve yumuşak davranması bu acıyı geniş ölçüde azaltabilir. Erkeğin sabırsız, hoyrat veya düşüncesizce davranışları, kadında cinsel birleşmeden acıdan başka bir şey beklenemeyeceği duygusunu uyandırabilir.

İlk gece kanama nedeniyle (kanlı çarşaf beklentisi) hastanelere başvuran yeni evli çiftlerin sayısının çokluğu bu efsaneyi iyice beslemektedir. 

Bu tür heyecan ve endişe uyandıran duygular zamanla çok derin bir korku hâline gelebilir ve kadının cinsel yönden soğuk kalmasına yol açabilir.

 

b) Erkeğin Cinsel Aksaklık veya Eksiklikleri

 

Penisin yeteri kadar sertleşememesi, erken boşalması, çok büyük yahut çok küçük penis (ereksiyonda iken 11 cm'den kısa), cinsel soğukluğa benzer bir durum yaratabilir kadında.

Böyle bir durum karsısında çiftlerin cinsel terapistleri ile görünmesi gereklidir.

c) Yanlış Cinsel Teknik

Genel olarak, kendi cinsel tekniğini ilerletmeye çalışan erkek, bunu yaparken eşinin cinsel gelişimini pek göz önüne almaz. Bunun sonucu olarak da, başlangıçta eşinin mahcubiyet duyguları içinde olabileceğini düşünmez.

Kapıcı usulü diyebileceğimiz yaklaşımlar kadınları soğutur.

Oysa bundan daha yanlış bir davranış olamaz. Erkek, kadınların alelacele öğrenilmiş, yalan yanlış uygulanan sevişme tekniklerinden hoşlanmadıklarını bilmelidir. 

Kendisi iyi niyetle hareket ediyor bile olsa, çok geçmeden eşinin soğuklaştığını görecektir. Çiftler cinsel gelişimlerini birlikte birbirlerini uyarıcı noktalarını keşfederek bu konuda mesai harcayarak deneyerek öğrenecektir.

2. KADINLARIN KENDİLERİNDEN GELEN CİNSEL SOĞUKLUK:

a) Hormonal Sebeplerle Cinsel Gelişimde Gecikmeler

Yumurtalıklardan gelme bir bozukluk veya aksaklık dolayısı ile üreme organları gerektiği gibi gelişmemiş olabilir ve bu, kadında cinsel isteğin azalmasına ve giderek cinsel soğukluğa yol açabilir.

Gene de, bu konuda fazla kaygıya kapılmak yersizdir. Kadın evlendikten sonra olgunlaşacak, fazla derin olmayan aksaklıklar kendiliğinden geçecek ve sonunda orgazm mümkün olacaktır.

b) Üreme Organlarında İltihaplar

Kronik veya akut döl yatağı çevresindeki bağ dokusu iltihabı veya döl yatağında, tüplerinde, yumurtalıklarında veya diğer üreme organlarından birinde iltihap olan kadınlar cinsel birleşme sırasında acı duyarlar.

İltihap, bebek aldırma, doğum veya kirli ellerle dokunma veya cinsel birleşme yoluyla alınmış mikroplardan oluşabilir. Ağzı leş gibi kokan bir erkekten hiçbir kadın hoşlanmaz.

Başka hiç bir sebepten ötürü cinsel soğukluk duymamış kadınlarda bile bu tür soğukluğa rastlanabilir.

c) Doğum Sırasında Açılmış Perine Yaralanmaları

Kadın doğum yaparken meydana gelen yırtılmalar veya kesiklerin sonradan iyi tedavi edilmemiş olmaları veya üst üste yapılan doğumlar sonucu döl yolunun gevşemiş olması nedeni ile cinsel birleşmeden zevk alamaz hâle gelebilir ve bu da zamanla cinsel soğukluğa yol açabilir.

Doğum sırasında meydana gelen yırtılma ne kadar ufak olursa olsun, hemen yeniden dikilmelidir.

d) Baskılar

Cinsel ilişkileri günah veya ayıp sayan dinî veya toplumsal baskıların altında kalmış olan kadınlar cinsel yönden soğuk olabilirler. Bu tür soğukluk özellikle, bilgisizlikleri yüzünden cinsel birleşme sırasında hareketsiz kalan faal olarak katılım yapmayan kadınlarda görülür.

e) Şok

Nadiren cinsel soğukluğun  ergen veya çocukluktan kalma bir ruhsal travmaya bağlandığı olabilir. Kadın, başından geçmiş olan bir cinsel zorlanma olayını veya çocukluğundan hatırladığı cinsel oyunlar veya istismarlar nedeniyle soğuk olabilir. Genellikle masumane başlayan evcilik oyunlarının bir kısmı, enseste (fücur) dönüşebilir.

f) Eşcinsellik

Eşcinsel ilişkilerin kurulmasına etken olan birçok ruhsal faktörlerden biri de erkeklerden tiksinme durumudur.

En son olarak, En son Almanya eşcinsellere evlenme izni verdi. Dünyada 19 ülkede eşcinsel evlilik zaten yasal. Bu ülkeler Kanada, ABD, Brezilya, Uruguay, İzlanda, Norveç, İsveç, Finlandiya, Danimarka, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, İspanya, Portekiz, Fransa, İrlanda, Birleşik Krallık, Güney Afrika ve Yeni Zelanda.

Meksika’da belli bölgelerde bu zaten yasal! Keşke bizde de olsa…

Erkeklerden tiksinen bir kadının da onlara karşı soğuk olması olağandır. 

g) Eşlerin Denk Olamama Durumu 

Güzelliği veya eğitimi herkes tarafından  beğenilen bazı kadınlar kendilerinden ve kendi görünüşünden başka bir şey düşünmez olurlar. Genellikle kocalarından memnun değildirler.

Bu tür kadınlarını çoğu cinsel yönden soğuk olmaya yatkındırlar.

h) Gebe Kalma Fobisi

Bir kadın ister çocuk sahibi olsun, ister hiç çocuk yapmamış olsun, artık çocuk istememekte kesin kararlı ise, cinsel bakımdan soğuklaşabilir.

Doğum kontrolü yöntemlerinin yaygınlaşmaya başlamış olması, bu nedenle meydana gelen soğuklukları oldukça azaltmıştır ama sık sık çocuk aldırmış kadınlar arasında bile bu tür soğukluğun mağduresi olanlar görülür, çünkü durmadan kürtaj yaptırmak zorunluluğu nedeniyle bedensel ve inançsal olarak hoşnutsuzdur. 

3. ÇEVRE İLE İLGİLİ CİNSEL SOĞUKLUK:

 

a) Ev İçindeki Geniş Aile

 

Kayınpeder veya kaynanası ile görümceleri veya kayın biraderleri ile yahut kendisi ile aynı evde oturan diğer akrabalar ile bir arada oturan ve onlarla  iyi geçinemeyen bir kadın cinsel bakımdan soğuklaşabilir. Bu durumda olan bir kadın, aslında kocasına karsı olan hoşnutsuzluğunu bu yoldan ifade etmektedir.

Çiftin yatak odasının üçüncü bir kişi tarafından paylaşılıyor olması veya hemen bitişiklerindeki odada bir başkasının yatıyor olması veya örneğin banyoya giden yolun çiftin yatak odasından geçmesi gibi durumlarda, kadın cinsel birleşme sırasında birinin odaya girebileceği korkusu ile her an tetikte olmak zorundadır. Bu durum, giderek cinsel soğukluğa yol açabilir.

CİNSEL İSTEĞİ ARTIRMAK İÇİN NE YENMELİ

Erkekler var olduklarından beri cinsel güçlerini arttıracak doğal yöntemlerin peşinden koşmuşlardır. Bazı kültürlerde inanılmaz ve akla bile getirilmeyecek inanışlar yüzünden, deniz sülükleri veya su aygırı organları bile yenmektedir.

Psikologlar ise, inandığınız sürece her türlü gıdanın plasebo etkisi sayesinde cinsel gücü arttıracağını söylemektedirler. Ancak genel olarak etkili olduğuna inanılan gıdalar da az değildir ve denemekte hiç zarar yoktur.

Çinko, diğer vitamin ve mineraller de işe yarayabilir ancak Çinko’ya ayrı bir yer ayırmak gerekir. Cinsel istek, cinsel güç ve doğurganlığı olumlu etkilediği düşünülmektedir.

Eksikliği sperm sayılarını bile azaltmaktadır. Çinko hap şeklinde alınabilir ancak, biftek, hindi ve fasulye de iyi birer doğal kaynaktır. Yapılan araştırmalarda Çinko’nun erkek üremesinde seksüel arzuların artmasında ve sürenin uzamasındaki etkileri olduğu tespit edilmiştir.

Yapılan araştırmalar çinkonun çok kuvvetli canlandırıcı olduğunu ortaya çıkardı. Çinko’nun erkek üretkenliğinde, seksüel arzuda ve uzun süreli seksüel sağlıkta çok büyük etkisi bulunmaktadır.

Her ilişkide 5 miligram Çinko harcanır. Günlük ihtiyacın üçte biri;

Kereviz. Erkekler tarafından salgılanan bazı maddelerin karşı cinste çekicilik yarattığı kabul edilir.

Bu salgılar genellikle nefes yolu ile olur. İşte kereviz yedikten sonra da bu tür kuvvetli salgıların arttığı söylenmektedir. Kokar mıyım diye endişelenmenize de gerek yoktur zira kereviz ağızda koku falan yapmaz.

Prostatı besleyen gıdalar: Hasta bir prostat cinsel gücünüzü kötü etkileyebilir. Fındık, kabak çekirdeği, soya ve pirinç prostatınız için faydalı besinlerdir.

Kahve

Sabah kahveniz sadece sizi değil cinsel dürtülerinizi de uyarmaktadır. Hatta bir araştırmada, günde birkaç kahve içen erkek ve kadınların, diğerlerine göre kendilerini cinsel olarak daha faal hissettikleri bulunmuştur.

Kahve içen erkeklerde sertleşme sorunları azalmaktadır. Aşırı miktarlarda tüketmek ekstra bir katkı yapmayacaktır.

Serotonin: Cinsel istekleriniz azalmış ise sorun düşük serotonin değerleri olabilir. Et ve süt ürünleri, karbohidratlar ile beraber alındığında beynimiz bu hormonu salgılar.

Stres serotonin düzeylerini azaltır. Et, balık veya beyaz etleri ekmek veya makarna ile yediğinizde eksikler yerine konacaktır.

Kalsiyum ve ginkgo biloba. Her ikisi de iyi sertleşme ve orgazm için fayda sağlar. Ancak ginkgo kullanmadan önce doktorunuza danışınız.

Süt ürünleri ve yeşillikler yeterli Kalsiyum içerir. E vitaminini de unutmamak gerekir. Son olarak, kolesterol düşüren diyetler de işe yarar.

Susam

Vücuda enerji verir. Cinsel gücü arttırır. Solunum yolu hastalıklarına karşı faydalıdır. Antioksidandır ve kansere karşı koruyucudur.

Ben genellikle gevşeme veya hipnoz altında Kaplan’ın cinsel terapi ödevlerini hastalarıma tavsiye ediyorum.

Bunlarda cinsel bölgelere dokunmadan okşama, dokunarak okşama, ıkınma egzersizleri, sonunda koitusa izin verme tekniğini tavsiye ediyorum.

“Tarifsiz Mutluluk yaşamak için gerekli olan malzemeler arasında 10 adet iri

taneli kara üzüm, 1 adet kivi, 1 adet şeftali, 2 tatlı kaşığı Nescafe, 2 adet incir,

1 paket vanilyalı puding, 1 adet hazır pasta tabanı, 1 paket irmik tatlısı, 1 lt

süt, 1 su bardağı su ve 1 tatlı kaşığı Türk kahvesi vardır”.

Cinsel Uyarıcı Maddeler - Afrodizyaklar

Herkesin az bildiği sahibi olduğu ve merakla okunacak yeni bir yazı.

Güneydoğu Asya’da kın kanatlı böceklerin, Meksika’da tahtakurularının

veya Afrika’da kaplan testisinin afrodizyak olduğu düşünülerek yenilmesi ve

ülkemizde ise bitkilerden ve tatlılardan yararlanılması kadar padişah macunları

veya mesir macunlarının sık tüketilmesi, insanların cinsel uyarıcı maddelere

ne kadar önem verdiklerini göstermektedir. Bizde farklı bir bakış açısı ile bu

konuyu ele alalım dedim.

Cinsel uyarıcı bitkilerin cinsel hayat üzerindeki etkilerine dair tarihte pek çok

efsane vardır. Bir efsaneye göre, Yunan Aşk Tanrıçası Afrodit, her gece

birlikte olduğu seçilmiş erkeklere, onların cinsel gücünü artırıcı ve uyarıcı

bitkisel içecekler ve karışımlar hazırlamaktaymış.

İşte bu nedenle uyarıcı etkisi olan karışımlara “afrodizyak” adı verilmiştir.

Cinsel istek insan vücudunun en önemli işlevlerinden biridir. Cinsel istek

genel olarak sağlıklı olma temeli ve hormonların etkisi olmak üzere iki ana

temele dayanır. Cinsel isteği belirleyen veya bunu kontrol eden en önemli

işlevlerin başında ise psikolojik durum gelmektedir.

Cinsel hayatımızın sağlıklı olması ve dengeli bir bütünsellikle çalışabilmesi

için, bedenin ve ruhun bir bütün olarak sağlıklı ve dinç olması gerekir.

Kafanın rahat olması, stresten arınmış olmak, herhangi bir psikolojik sorunun

olmaması cinsel isteği belirleyen en önemli faktördür.

Eğer hayat biçimimize karamsarlık hâkimse ve düzenli beslenemiyorsanız,

cinsel hayatınız bu durumdan olumsuz etkilenecektir.

İnsan vücuduna ağız yoluyla veya sürülerek dışarıdan alınan ilaç, hormon

veya bir takım maddelerin cinsel eylemlerimiz üzerinde belli uyarıcı ve haz

verici etkileri vardır.

Bunlara afrodizyaklar denir. Bütün hücrelerimizle birlikte cinsel sistemimizi

güçlendirip canlandıran ve organik işlevlerimizi destekleyen bu maddelerin

etkileri iki şekilde olmaktadır: Bazı maddeler libido üzerinde etki yaparak

cinsel isteği arttırırlar. Bazı maddeler ise sadece cinsel organların fiziksel

tepkilerini farklılaştırarak erkekte ereksiyon yaparken kadında ise

lubrikasyonu ve vajinaya giden kan akımını arttırırlar.

 

Döl yatağını güçlendirici bitkilere örnek olarak aslanpençesi, civanperçemi,

çobançantası, ökseotu, sarı kantaron (tavsiye etmiyorum), kediotu kökü,

Mayıs papatyası, hayıt meyvesi, aslankuyruğu, keçisakalı vs. verilebilir.

 

Trafik, iş stresi, ekonomik sorunlar cinsel hayatı kâbusa dönüştürmektedir.

Sağlıklı bir cinsellik için her şeyden önce bol Oksijen, güneş ışığı, temiz hava,

egzersiz, yeterli ve düzgün uyku gerekmektedir.

Çünkü bu saydıklarımız aşağıda sayacaklarımızdan daha güçlü bir

afrodizyaktır.

Cinsel Uyarıcıların Etki Mekanizmaları

Cinsel uyarıcı maddelerin hangi koşullar içinde alındığı etki açısından

önemlidir. Örneğin LSD genellikle cinsel isteği yok edicidir. Fakat bu madde

erotik bir ortamda alınırsa veya bu maddenin özelliğinden habersiz olarak

ondan cinsel uyarıcılık etkisi uman bireylerde cinsel isteğin arttırdığı

görülmüştür. Kısaca;

1-Bu maddelerin çoğu beyindeki belli merkezler üzerinden etki yaparlar. 

2-Bazılarıysa doğrudan doğruya cinsel organları denetleyen sinirler üzerinde

uyarıcı olurlar. 

3-Bazı ilaç veya keyif verici maddeler sarhoşluk gibi genel bir durum

yaratarak cinsel davranış farklılıklarına yol açarlar.

Afrodizyak Masaj Yağı 

Kolaylıkla hazırlayabilen bu yağın uyarıcı etkisi oldukça yüksektir ve güzel

kokusu çok etkileyicidir. Malzemeleri; 100 cc badem yağı, avakado yağı veya

susam yağı, her birinden 6 damla olmak üzere gül, lavanta ve kişniş otu yağı

ve yarım vanilya çubuğudur. Hazırlamak için bütün malzemeler birbirine iyice

karıştırılır ve bu karışım koyu renkli cam bir şişeye koyulur. Daha sonra bu

karışımın içine vanilya çubuğunu bütün olarak atılır. Karışım ışıktan uzak bir

yerde 48 saat dinlenmesi için bekletilir. Vücuda masaj yaparak sürülen bu

karışım ile kendinizi hoş heyecanlara bırakabilirsiniz.

Afrodizyak Mönüler

Erotizm ve yiyecekler ayrılmaz bir bütündür. Bu bağlamda içinde fındık,

mısır, köri ve buğdayın kullanıldığı “Aşk Çorbası”, çeşitli deniz ürünleri ve

sebzeyle pişirilen “Deniz Ürünlü Sote” ve kuru incir, ceviz, tarçınla hazırlanan

“Mutluluk İksirli Aşk Pastası” veya "Tarifsiz Mutluluk" afrodizyak özellikler

taşıyan mönülerdir.

Çeşitli Afrodizyak Yiyecekler ve Bitkiler

Kuşdili

Maydanoz

Nane

Tarçın

Kekik

Kişniş

Vanilya

Sivri Biber

Hardal

Kereviz

Ayçiçeği

Greyfurt (psikiyatrik ilaç alanlarda tavsiye etmiyorum)

Çam Fıstığı

Susam

Sığır Eti

Yumurta

Bazı Erkek Hayvanların Erbezleri 

Kuşkonmaz

Enginar

Bezelye

Badem

Ceviz

İstiridye: Tarihteki meşhur Kazanova’nın vazgeçilmez gıdasıydı. İçindeki

Çinko spermin çoğalmasına neden olduğu gibi cinsel isteği de artırmaktadır.

Hindi: İstiridyeden daha fazla Çinko ihtiva ediyor. Üstelik daha ucuz ve protein açısından da zengin.

Roka: Bolca Demir ve C vitamini içeriyor. Hem alyuvarlarınız için iyi hem de cinsel gücü arttırıyor.

Kereviz

Muz Kabuğu

Şalgam: Afrodizyak olduğu Aristotales zamanından beri bilinir.

Çikolata: Çikolatanın içindeki yüksek şeker ve kalori cinsel uyarıcı ve keyif vericidir. Çikolata beyindeki serotonin seviyesini arttırır ve mutluluk hissi verir. Kadınlar erkeklere nispeten çikolatanın bu özelliklerine karşı daha duyarlıdır. 

Antep Fıstığı ve Fındık: İçerdikleri doymamış yağ asitleri ve E vitamini nedeni ile afrodizyak olarak kullanılırlar.

Salatalık
Kuşkonmaz
Soğan
Domates
Fesleğen
Karpuz
Hindistan cevizi
Bal
Pekmez
Kırmızı Biber

Cinsel Gücü Arttıran Formüller

Japon Eriği Karışımı

Çoğunlukla Uzakdoğu’da kullanılan bu karışım cinsel isteği, uyarılmayı ve

orgazmı arttırır.

Libido

Döllenmiş ve birkaç gün bekletilen tavuk yumurtasının bileşenleriyle

hazırlanan bir afrodizyak karışımdır.

Hafsa Ana Macunu

Pekmez, Hindistan cevizi, zencefil, havlucan, hardal, limon tuzu ve tarçın

çiçeğinden yapılır.

Padişah Macunu 

Anadolu’da afrodizyak olarak kullanılan, çok sayıda ot, baharat, bal ve

pekmezden elde edilen enerji veren bir karışımdır. 

Mesir Macunu

Karanfil, karabiber, anason, portakal kabuğu, bal, topalak, kebabe, kimyon,

meyan balı ve şekerden yapılır.

Doping Ballı Çerez

Bal, arısütü, 15 çeşit çerez, Hindistan cevizi, turp tohumu, kayısı çekirdeği ve çörek otundan elde edilen bir karışımdır.

Aşk Taşı ve Chan Su

Hindistan’daki adıyla Aşk Taşı Batı, Çin’deki adıyla Chan Su afrodizyak bir

karışımdır. Kurbağa derisinden ve bezlerinden elde edilen bu karışımlar beyini

etkileyerek cinsel istek üzerinde olumlu etkiler yapmaktadır.

Bafra Macunu

1 kg balın içine 300 gr toz zencefil, 300 gr toz zerdeçal, 60 gr dövülmüş

kişniş, 1 gr iyi kalite safran, 60 gr kabukları ayıklanmış ve iyi dövülmüş

kakule çekirdeği, 2 gr. hakiki safran, 60 gr. dövülmüş kişniş, 200 gr. kabuksuz

dövülmüş antep fıstığı ve 100 gr. Çamfıstığı, 20 gr polen ve 20 gr arısütü

katılarak elde edilir. Işık görmeyecek biçimde serin ve loş bir ortamda

saklanır. Günde 2 kez bir çorba kaşığı kadar yenir.

Cinsel Uyarıcı Maddeler

İspanyol Sineği

Binlerce yıldır cinsel uyarıcı olarak kullanılmaktadır. Kınkanatlı böceklerden

elde edilir. Bir kimyasaldır. Uzak doğuda çok kullanılır. Aşırı dozda veya

uygunsuz kullanımında ölümle sonuçlanan vak'alar belirlenmiştir. 

Aslan Perisi Tozu

Gergedan Boynuzu 

Toz hâline getirilmiş gergedan boynuzu da Çinliler tarafından kullanılmış ama

hiç bir etki yapmadığı saptanmış bir maddedir.

Saparna

Saparna bitkisinin çeşitli kısımlarından elde edilen karışımlar ilk kez Latin

Amerika yerlileri tarafından afrodizyak olarak kullanılmıştır. Saparnadan elde

edilen bu karışımlarda çeşitli hormonların bulunduğu saptanmıştır.

Çadıruşağı Otu Toniği

Bu çok kötü kokulu ve sadece Asya’da yetişen bitkiden elde edilen tonik,

Doğu ülkelerinde hem genel bir uyarıcı hem afrodizyak olarak kullanılmıştır.

Ginseng-Kore Kırmızı Ginsengi

Çin’de binlerce yıldır ilaç yapımında kullanılan Panax Ginseng denilen

yöresel bitki son yıllarda Batı’da çeşitli biçimlerde üretilmektedir. Genel bir

uyancı olarak depresyonlara karşı ve enerji vermek amacıyla kullanılan

ginseng; afrodizyak amaçla yenildiğinde cinsel fiziki performansı arttırır.

Yorgunluğun atılmasını, cinsel organın kanlanmasını ve erkeğin zindelik

kazanmasını sağlar. Jel, kapsül, tablet veya tamamen doğal formunda

kullanılır. 1-2 haftalık kürler şeklinde uygulanır.

Çinko

Afrodizyaktır ve prostat bezini güçlendirir.

Zencefil 

Afrodizyaktır. Balla birlikte alınır. Cinsel soğukluğu giderip vücudu ısıtır ve

canlandırır. Yemeklere baharat olarak katılabilir. Kullanım süresi bir hafta-10

gündür.

Zerdeçal

Fosfor 

Kişniş

Özellikle kadınlarda cinsel bölgede enerjiyi dengeler. Baharat olarak tatlılara

ve yiyeceklere katılır.

Kakule 

Karanfil

Özellikle kadınlarda cinsel bölgede enerjiyi dengeler. Toksin atılmasına

yardımcı olur. Taneyle tüketilir. Uzun süre kullanılabilir.

Yabani Yulaf Özü

Tarçın

Cinsel bölgede enerjiyi dengeler. Kabuk ve toz olarak tüketilir.

Saparna 

Bu bitkiden elde edilen çeşitli karışımların ilk kez Latin Amerikalı yerliler

tarafından kullanıldığı bilinmektedir. 

Susam Yağı

Masajla dolaşımı canlandırır. Erojen bölgelerde cinsel uyarıcı etkisi yapar. Ilındırılmış yağ olarak kullanılır.

Polen “Çiçek Tozu”

Yapısında belli ölçüde testosteron ve diğer cinsiyet hormonları bulunan polen genel bir canlılık ve enerji kaynağıdır. Bu nedenle son yıllarda afrodizyak olarak kullanımı daha da yaygınlaşmıştır.

Çakşır Kökü

Cinsel isteği artırır. Genellikle suyu içilir. Birkaç hafta kullanılmalıdır.

Meyan Kökü

Tıpta yaygın bir kullanım alanı olan bu bitkiden elde edilen tozun maden suyuna karıştırılmasıyla özellikle kadınlarda etkili olan bir afrodizyak elde edildiği söylenmektedir.

Rezene

En eski afrodizyak maddelerden biri olan rezeneden çay da yapılabilmektedir. Afrodizyaklarda kullanılan, rezenenin tohumudur. 

Selenyum 

B Grubu Vitaminleri 

E Vitamini

Cinsel Uyarıcı Bitkiler

Adamotu

Bu bitkinin kökü afrodizyak niteliktedir. 

Isırgan Otu 

Toksinlerin vücuttan atılmasını kolaylaştırır. Karışımlarda, salata veya çay olarak tüketilebilir. 

Adaçayı

Çadıruşağı Otu 

Sadece Asya’da yetişen ve çok kötü kokan bu ottan elde edilen karışım, bu bölgede uyarıcı olarak kullanılıyor.

Cinsel Uyarıcı İlaçlar

Alkol

1-2 kadeh rakı alındığında uyarıcı etkisi vardır.

Barbitüratlar

Yatıştırıcı ve sakinleştirici ilaçlardır. Etkileri aynen alkole benzer. 

LSD 

Esrar

Amfetamin

Kokain

Androjenler

Viagra, Sildagra

Tentür de Kantarid

İdrar yolu ile idrar torbasını tahriş ederek yalancı ereksiyona yol açar. Bir çeşit priapizm yani uzun süreli ereksiyon hâli olarak nitelendirilen bu durum, erkeğin cinsel organı için bir tehlike oluşturur, tam bir iktidarsızlığa, hatta ölüme yol açabilir. 

Amil Nitrit 
Sabal Ekstresi

Sabal, Kuzey Amerika’nın Güney bölgelerinde yetişen bir palmiye türüdür ve erkek cinsel sistemini dengeleyici ve güçlendirici bir bitkidir.

Sensutra Ekstresi

Kapsüller hâlinde hazırlanan bu ekstrede teke otu, muira puama toniği, maca, demir dikeni, kırmızı kore ginsengi, damiana, Japon eriği, Macar biberi vs. bitki özleri bulunmaktadır.

Maca Kapsül

Afrodizyak etkisi olan, cinsel gücü ve isteği artıran ve And Dağları’nda yetişen Lepedium meyeni adlı bir bitkidir. Etkisi kullandıktan hemen sonra ortaya çıkar. Hızlı ve uzun süreli ereksiyon oluşmasını sağlar. Cinsel ilişkiden bir saat önce 2 kapsül alınmalıdır. 

Opti-S’xtiva Kapsül

İçinde yulaf, ginger kökü, kola çekirdeği vs. bulunan ve kadınlar için geliştirilmiş bitkisel özlü bir afrodizyaktır. Kadınların orgazma ulaşmaları için genital bölge uyarılarının artmasını sağlar. Cinsel ilişkiden 1 saat önce 1-2 kapsül alınmalıdır.

Damiana Ekstresi

Yemeklerle beraber günde 1-3 kez 2 kapsül alınabilir. 

***

Yohimbin

Bu, Afrika'da yetişen yohimbin ağacının kabuklarından elde edilen bir maddedir. Afrodizyak olarak kullanılması vücuttaki kanın cinsel organlara hücum etmesini kolaylaştırmasındandır. 

Opti-Mone Kapsül

İçinde yulaf, ısırgan otu, kırmızı yonca, ginseng, kola çekirdeği vb. bulunan bitki özlü bir afrodizyaktır. Erkekler için geliştirilmiştir. Cinsel ilişkiden 1 saat önce 2 kapsül olarak alınır. İktidarsızlık gibi bir problemi olmayan erkeklerin cinsel ilişkiden daha fazla zevk almasını, performanslarının artmasını sağlamaktadır.

Argimax 

Hem kadınlarda hem de erkeklerde cinsel isteği inanılmaz arttırmaktadır. Yan etkisi yoktur.

Cinsel Uyarıcılar Hakkında Az Bilinenler

Cinsel uyarıcıların erkekler üzerindeki etkileri oldukça iyi bilinmesine karşılık kadınların çoğunun maddelere gösterdikleri tepkiler az bilinmektedir.

Cinsel uyarıcı olarak tam güvenilir bir takım maddeler henüz bulunamamıştır. 

Âşık olmanın olağanüstü afrodizyak etkisinin yerini dolduracak herhangi bir kimyasal maddeden söz etmek henüz mümkün değildir. 

Cinsel arzuyu arttırıcı maddeler ve ilaçları kullanmadan önce mutlaka doktor kontrolünden geçmek gerekir.

Cinsel arzuyu arttırıcı maddeler aktarlardan temin edilebilir.

Doğal afrodizyakların yan etkileri çok düşüktür. Kimyasal afrodizyakların ise çoktur. Bu nedenle kimyasal afrodizyakları tansiyon, kalp hastaları, beyin rahatsızlığı olanlar, felç geçirenler veya ağır depresyondaki kişilerin muhakkak doktor kontrolünde kullanmaları gerekmektedir.

***

Sağlıklı bir cinsel hayat için şifalı bitkilerin yanı sıra egzersizin de önemlidir.

Hafif ve fazla yorucu olmayan Yoga, Meditasyon gibi gevşeme tekniklerinden veya egzersiz programlarından yararlanılabilir.

***

Şifalı bitkiler menopozda yaşanan sorunlara karşı önemli bir silahtır.

Sevgiyle, bilgiyle, inançla ve saadetle yaşayın.

 

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 27 Temmuz 2017

Nöroleptik Malign Sendrom (NMS)

$
0
0

Değerli Mekâncılar,

Cerrahpaşa’dayken bile en çok birkaç tane rastladığım bir sendromu tanıtmak istiyorum; bazı meslekdaşlarım benim koruyucu etkim olduğunu söyleyerek takılırlardı):

Antipsikotik (özellikle Norodol, Stilizan gibi klasik nöroleptiklerle) tedavi esnasında görülen, potansiyel olarak ölümcül bir sendromdur ve çok ciddi olarak sevk ve idare edilmeli, teşhisten kuşkulanıldığı anda aşağıdakiler tedavide uygulanmalıdır:

Genellikle nöroleptik (antipsikotik yani DA2 antagonisti ilaç)

tedavisinin ilk iki haftası içinde başlar.

nöroleptik malign sendrom ile ilgili görsel sonucu

 

***

Hastaların %50’sinde ateş, kas sertleşmesi, zihinsel durum değişikliği

ve otonom sinir sistemi dengesizlik dörtlemesi ile kendini gösterir. 

Nadiren antidepresanlar (Seçici Serotonin Geri Alımı İnhibitörleri),

antikonvülsanlar, antiemetikler (metoklopromid: Metpamid gibi) ve

antiparkinson ilaçları (levodopa) gibi diğer ilaçlarla da benzer klinik

bulgular ortaya çıkabilir.

***

Hipertansiyon (130/80 mm Hg üstü), kalp çarpıntısı, vücut ısısında

aşırı yükselme (41-41 C° ve kas rijiditesi (kurşun borusu gibi eğilip

bükülememe tarzında sertlik) ile karakterizedir.

***

Nöroleptik Malign Sendromun belirtileri:

Bilinç değişiklikleri, vücut ısısının aşırı yükselmesi, konuşma

bozukluğu (sıklıkla mutizm: konuşamama), Otonom Sinir Sistemi

İşlev Bozukluğu ve Hareket Bozukluğudur.

Bazı organik ve psikiyatrik bozukluklara olan benzerliğinden dolayı

bu sendrom gözden kaçabilir veya teşhis koymak zorlaşabilir.

***

Aynı zamanda deliryum (konfüzyon: eski adıyla amentia)

vak’alarında meydana gelir.

Bilinen bir psikiyatrik bozukluğu olan ve nöroleptik ilaç alan

herhangi bir hastada nöroleptik malign sendrom göz önünde

bulundurulmalıdır.

Nöroleptik malign sendrom için çeşitli teşhis kriterleri geliştirilmiştir.

En sık kullanılan Nierenberg ve arkadaşları tarafından oluşturulan

kriterlerdir:

Nierenberg, teşhis kriterlerini kesin, majör ve minör olarak üçe ayırır:

4 Majör kriter veya 3 majör, 3 minör kriter yeterlidir. 

A- Nierenberg Nöroleptik Malign Sendrom Teşhis kriterleri

Olmazsa olmaz kriterler:

 

1. Son zamanlarda antipsikotik tedavi kullanımı

2. Son zamanlarda diğer dopaminerjik ajan kullanımı

3. Son zamanlarda dopaminerjik bir agonistin kesilmesi

 

Majör Kriterler

 

1. Hipertermi (vücut ısısı diğer sebepler olmaksızın >38 C° üzerine

çıkması).

2. Adalelerde kurşun boru rijiditesi (sertliği)

3. Serum kreatin fosfokinaz düzeyinde yükselme (normalden 3

kat fazla)

4. Otonomik disregülasyon (iki veya daha fazlası; terleme,

taşikardi, yükselmiş veya kan basıncı düşmesi)

5. Bilinç durumunda değişiklik (komaya kadar varabilir)

 ***

Minör Kriterler

 

1. Otonomik işlev bozukluğunun diğer bulguları (enkontinans: idrar

ve nadiren büyük abdest tutamama), kalpte ritim bozuklukları veya

henüz majör kriterler altında yer almayan özelliklerden bir tanesi).

2. Solunum sıkıntısı: Takipne: (sık sık nefes alıp verme), dispne: zor

soluk alıp verme, hipoksemi (yetersiz nefes alıp verme veya solunum

yetmezliği.

3. Lökositoz (Beyaz küre sayısının12.000 üzerinde olması.

4. Ektrapiramidal bulgular (tremor, dişli çark belirtisi, distoni,

koreiform hareketler)

 

B– Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından oluşturulmuş teşhis

kriterleri (DSM-IV teşhis kriterleri) oldukça sık kullanılanlar

arasındadır.

 

A kriterinin her ikisinin ve B kriterlerinden en az 2 maddenin

varlığında teşhis koyulabilir.

 

a kriterleri

1. Kas rijiditesi

2. Yüksek ateş

 

b kriterleri

1. Terleme

2. Disfaji

3. Titreme

4. Enkontinans (idrar veya nadiren büyük abdest kaçırma)

5. Bilinç değişikliği

6. Mutizm

7. Taşikardi

8. Yüksek veya değişken kan basıncı

9. Lökositoz

10. Kas hasarını gösteren laboratuar bulguları (örn. CPK yani kreatin

fosfokinaz yüksekliği)

 

c kriteri

 

Bu durum bir başka tıbbî hastalığın mevcudiyetiyle daha iyi

açıklanamaz.

d kriteri

 

Bu durum bir başka zihinsel bozukluk ile daha iyi açıklanamaz.

Nöroleptik Malign Sendrom Tedavi

 

Hava yolu, solunum ve dolaşımın kontrol altına alınmasıyla başlar.

Antipsikotik tedavi acilen kesilmelidir.

***

Hasta soğutulmalı (kollarının ve bacaklarının arasına soğuk hatta

buzlu bezler yerleştirilmesi) ve kristaloid ile yeniden hidrate

edilmelidir (vücut sıvısı yeterli hâle getirilmelidir)

***

Tedavide dopamin agonistleri (örneğin bromokriptin yani Parlodel

Tablet 2.5-10 mg günde üç kere ağızdan) veya amantadin 100 ila

200 mg günde iki kere kullanılması faydalı olabilir.

 

Gerektiğinde kas rijiditesini azaltmak için dantrolen (1 mg/kg.)

intravenöz uygulanır.

***

Dantrolen’in 10 mg/kg/gün dozu karaciğer zehirlenmesi riski

sebebiyle aşılmamalıdır.

 

***

Hem bu üç ilacın ve aynı zamanda kalsiyum kanal blokerleri (İsoptin)

ve benzodiyazepinler (Klonazepam: Rivotril) gibi tavsiye edilen diğer

ilaçların yararı hâlen tartışılmalıdır.

 

Dirençli vak’alar için EKT uygulaması da tedavi tavsiyeleri arasında

yer almaktadır.

 

Bilimle, esenlikle ve dirlikle kalın. 

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 29 Temmuz 2017

MEKONOFİLİ

$
0
0

Sevgili Mekâncılar,

Mekonofili bir cinsel sapkınlık olup makinelere ve cansız nesnelere âşık olma durumu demek.

Yeni keşfedilen ve herkesin uzun yaşadığı adalarda görülüyor.

Yunan adası İkaria’da her 3 kişiden biri 90 yaşına kadar yaşarken, geri kalanları 100 yaşını buluyormuş.

mecanofilia ile ilgili görsel sonucu

 

Monty, mechanophilia adı verilen nadir görülen bir hastalığa yakalanmış.

 

“Benim gibi başka insanlar var mı diye internetten araştırma yaptım ve rahatladım.

 

Bu hastalığa mechanophilia adı veriliyormuş.

 

İnsanlar arabalara, motosikletlere veya uçaklara ilgi duyuyor'' demiş.

 

Arkadaşlarını şaşkına çeviren Monty, Altın renkli X-Type Jaguar aracıyla seviştiğini söylüyor.

 

Bu hastalığa sahip olan kişiler makinelere ilgi duyuyor. Eve gelip televizyon izlerken birden aklıma geliyor ve hemen garaja iniyordum. Arabayla cinsel ilişki fikri beni çok utandırıyordu. Kendime şaşırıyordum. Dedikleri bunlar…

 

“Goldie” adını verdiği otomobili 2 yıl önce satın alan ve aldığından beri aracına deli gibi âşık olduğunu söyleyen adam, Mirror’a durumunu anlatmış.

 

“Hemcinslerim nasıl kadınlara âşıksa, ben de arabama âşığım'”

 

“İnsanların beni anlamasını beklemiyorum. Çünkü bu benim de tam olarak anlamadığım bir şey. Bunu ben seçmedim. Hemcinslerim kadınlara bense bir arabaya âşığım sadece. Onu çok heyecanlı buluyorum. Onunla zaman geçirmekten çok hoşlanıyorum. Ona baktığımda cansız bir nesne değil, sevgilimi görüyorum. Sevgilimde bulamadığımı onda buluyorum” demiş.

 

Daha önce heykellere âşık olan, gitar dinlerken kendinden geçip orgazm olan hanımlar görmüştüm.

 

***

Monty, daha önce bir kadınla lezbiyen ilişki yaşadığını ancak, Jaguar arabasını gördükten sonra cansız nesnelere ilgi duyduğunu söylemiş. Şaka değil, gerçek! Otomobiliyle sevişiyor ve tatmin oluyormuş!

mecanofilia ile ilgili görsel sonucu

 

Acaba eksoz borusunu mu kullanıyor, anlayamadım.

 

***

Bizim de artık eskiyen bir Jaguarımız var ama bana hiç tahrik edici gelmedi. Bilakis, artan benzin fiyatlarında onu değil de, Mercedes’i tercih ediyoruz.

 

***

Bu arada tam da geçen gün kulaklarını çınlatıp sevgili Jess Molho’yu aradıktan iki gün sonra, Bodrum’da bir gece klübünde şanssız bir olayın başlarına geldiğini öğrendik. Magandaların kurşunlarından onlar da nasiplerin almışlar ve ölümden dönmüşler. Tekrar aramayıp, buradan “geçmiş ona ve karısına olsun” diyorum.

***

Sayın Uğur Dündar’a bir mesaj bıraktım, eğer ararsa Müjdat Gezen Beyefendi’nin telefonunu isteyeceğim. Daha önce bir canlı TV programında karşılaşmıştık ve çok hassas ve simetriye önem veren bir yapısı olduğunu biliyorum. Simetriye önem verir ve yönettiği sanat merkezinde pek çok kişiye ücretsiz ders hibe eder.

 

 

***

“Aracımla ilişkiye girmek sevgilimden daha fazla haz veriyor'' diyen adam durumu kız arkadaşına anlattığında hemen terk edildiğini” söyledi.

 

Çevresinden aldığı olumsuz tepkilere rağmen aracıyla cinsel ilişkisine devam eden Monty, arabasına olan sevgisinden vazgeçmeyeceğini kendisinin farklı bir cinselliği olduğunu ifade ediyor.

 

***

Her çeşit cinsel sapmayı duymuştum ama bu yeni tipini ilk defa duydum. Bu da bir başkası…

 

ABD'nin Wisconsin eyaletinde yaşayan 40 yaşındaki transseksüel kadın Christine Decker, nadir görülen bir hastalık olan genital uyarılma sendromu yaşıyor.

 

Erkek olarak yaşarken günde 100 kere orgazm olan Decker, kadın olduktan ve kadın hormonları aldıktan sonra bu sayının sekize düştüğünü söylüyor.

 

Decker'in vücudunun testosteron seviyeleri düştükçe ağrılı spazmların hafiflediği belirtiliyor. Hormon tedavisi sonrasında yüz olan orgazm sayısı, sekize düşmüş

 

Hastaneye giderken ambulansta 5 kez, aynı gün içinde toplam 236 kez orgazm olan Decker, “genel olarak insanlar orgazm olduklarında kendilerini oldukça iyi hisseder, ancak 24 saat boyunca 100 tanesini tecrübe etseler muhtemelen sinir krizi geçirebilirler” diyor.

 

Christine’in yaşadığı bu durum insanlara olan güvenini oldukça sarsmış.

 

Christine, sosyal medyada kendisine alaycı sözler kullanan kişiler hakkında şöyle konuşuyor: “Dünyada empati duygusu çoktan kayboldu. Hayat değiştiren bozuklukla mücadele eden biriyle dalga geçme hakkını insanlara kim veriyor?

 

Sahte görüntülerin arkasına gizlenerek, acı çeken biriyle alay etmek doğru değil. Ben hep aileme, çocuklarıma sadık kaldım. Bütün hayatımı onlara sundum. Neden para ve dikkat çekmek için böyle bir şey yapayım?

 

Kendimi kadın hissediyordum. Ancak bunu kendime bile itiraf edemiyordum. Yıllarca bununla mücadele ettim. İnsanlar bence ikiye ayrılıyor: Cahiller ve fark yaratanlar. Fark yaratan olduğum için mutluyum. Yolda yürürken insanların bakışlarına maruz kalsam da, transeksüel topluluğun sesi olmaktan gurur duyuyorum”. dedi.

 

Yıllarca kabızlık sorunu yaşayan bir başka adam, müshil kullandığını ancak bunun geçici bir rahatlama verdiğini söyledi.

 

Yaşadığı ağrılara dayanamayınca soluğu hastanede alan Çinli adama, Hirschsprung Sendromu teşhisi konuldu.

 

3 saat süren ameliyat ardından, bağırsaktan kesilip çıkarılan parça basın mensuplarıyla paylaşıldı.

 

Bağırsaklarını çıkardıktan sonra, cerrahlar dışkıların düşmesini önlemek için her iki ucunu da dikti.

 

Hirschsprung hastalığı her 5.000 bebekten birini etkilemektedir.

 

Hastalık yetişkinlerde nadiren görülmektedir

 

Kanadalı genç kız yıllarca Parkes Weber sendromu sebebiyle diğerinden daha büyük olan bacağını saklamaya çalıştı.

Ancak bir gün bu konudaki önyargıları yenmek için sosyal medyada bikinili fotoğrafını paylaşmaya karar verdi.

Nadir rastlanan hastalıklara sahip olan kişiler, dış görünüşleriyle ilgili yapılan yorumlara aldırmamaya çalışıyorlar. Ancak ‘diğerleri’ gibi görünmedikleri için acımasızca yorumlara maruz kalıyorlar.

 

 

***

 

***

Rahmetli Mehmet Tuna vasıtasıyla Tanıdığım Bülent Errsoy Hanımefendi, çekimler için gittiği Afrika’da Afrodit lâkaplı Banu Alkan’la kavga etmiş. Ayağından sokan yılan derhal ölmüş ama kendisine hiçbir şey olmamış. Divamızı gerçekten Allah korumuş.

 

***

Ben Evrimsel Psikiyatri ve Psikoloji kitaplarımı yazmaktayım.

Bazı denemelerimi Bilim ve Ütopya Dergisi’ne yolladım. Hakem heyetinde aşina bir isim var: Ahmet İnam. Cengiz Güleç’le düzenli olarak program yapıyorlar; önceden Ustaca diye bir programda kanala çıkıyorlardı.

***

Fatih Terim’i aradım “bunlar dünya hâlleri, düşmek de var kalkmak da” demek için, ama ulaşamadım.

***

Ne Fethullah Gülen’miş yahu! Adamlar ordu kurup paralel devlet hâline gelmişler. Geçen gün Sevgili Ömür ve Selçuk beni ikaz ettiler: “Cep telefonunu her yerde şarj ettirme, icabında başında dur”.

Maazallah sıkıntılı! Bir program yüklerlerse al başına belayı! Soruşturma kovuşturma; Allah yazdıysa bozsun.

***

Biz de safariye çıkıp ta Afrika’ya gidip, Beagle gemisinin takip ettiği yoldan gideceğiz ama hiç hayvan vurmayacağız.

Sadece Ümit Burnu’na kadar gideceğiz.

Hayatımda sadece Adana’dayken bir baykuş vurmuştum, hâlâ üzülürüm.

Hayvanlar sevmek ve incelemek içindir, öldürmek amacı yoktur.

Önümüzdeki hafta gene Çeşme’deyiz.

***

İzmir’de deprem olurken Neslim korktu ben ise sakindim, çünkü önceki büyük depremi yaşamıştım.

***

Dün gece Sertap Erener’in konserindeydik. 155 boyundaki bu harikulâde kadın tam bir soprano. Hünkâr Et Lokantası gibi mekânlarda karşılaşmıştık ama o kadar mütevazıydı ki, aklıma “merhaba” demek gelmedi.

“Bu Beyaz Türkler nerede bulunuyor” diye sorduğumda Neslim gülümsedi: “Nişantaşı’nda”. Bir daha karşılaştığımızda cep telefonunu isteyeceğim, sırf dost portföyümü arttırmak için…

***

Konserde iyice regrese olup 10 tane frigobuz yedim; Canan Uysal Hanım’ın diyeti o kadar müsamahakâr ki, arada bozuyorum ama 13 Kg şimdiden gitti.

***

Bilimle, sevgi ve evrim araştırmalarıyla kalın….

Bu arada, İzmir’den Doç. Dr. Sultan Tarlacı da kitabını yollamış, evrimi çok güzel özetlemiş.

Sağlık, esenlik ve millî (ulusal) bütünlük dolu günlere…

 

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya - 01 Ağustos 2017

Viewing all 703 articles
Browse latest View live